Azmi Karamahmutoğlu: Zafer Partisi’nin Genel Başkanı Sayın Ümit Özdağ’ın bir siyasi parti lideri olmasına rağmen yargı marifetiyle Silivri’deki cezaevine mahpus edilip siyasetten fiili olarak el çektirilmesinin 14. günündeyiz. Oysa bizim yargıdan beklediğimiz bambaşka görevler vardı. Henüz daha acıları taptaze olan 78 canımız, Kartalkaya’daki denetimsiz bir otelde yanarak hayatını kaybetti. Bu otel, bilindiği gibi turizm işletme ruhsatlı bir otel olduğundan dolayı, bu ruhsatı veren Turizm Bakanlığı ve ruhsatın denetimini sağlamakla yükümlü olan Turizm Bakanlığı birinci derecede sorumludur.
Beklentimiz, en azından hükümetin başının bu bakanı görevinden alması ve beraberinde yargının yangınla ilgili derhal soruşturma başlatmasıydı. Ancak tam tersine, bu yangının üstü örtülmeye, yangın tartışılmasın diye yeni kriz dalgaları oluşturulmaya çalışılıyor. Yeni tutuklamalar ve gözaltılarla haftayı doldurduk.
Beraberinde aylardır tartışılan genç teğmenlerimiz meselesi vardı. Genç teğmenlerimiz, mezuniyet sonrası kendi aralarında daha önceki mezuniyet törenlerinde resmi olarak kullanılan bir geleneği tekrarladıkları için soruşturma açılmıştı. Devamında AK Parti’nin üst düzey yöneticilerinden olumlu, ılımlı, mutedil mesajlar geldi. Biz de en azından bu pırıl pırıl gençlerimizin ziyan edilmeyeceğine dair umutlandık.
Bunlardan biri de AKP’nin basın sözcüsü Sayın Ömer Çelik’in yaptığı açıklamalarla toplumu rahatlatmasıydı. Fakat buna rağmen gördük ki AK Parti içerisinde yuvalanmış ve AK Parti hükümetinden geçinen küçük bir marjinal grup, bu süreci başka bir noktaya sürükledi. Bir kısmı yazılı basın organlarına sahip, bir kısmı internet medyasında, bir kısmı da troll olarak sosyal medya hesaplarında istihdam edilerek maaşlandırılmış kişilerden oluşan bu grup, kamu kaynaklarından besleniyor. Ne yazık ki AKP hükümetine yön veriyorlar. Bu trol ordusu kadar, genç teğmenlerin cezalandırılmasını talep eden Cumhur İttifakı bileşenleri ve genel başkanları da vardı. Sonuç olarak, AK Parti hükümeti bu marjinal gruba yenik düştü ve pırıl pırıl genç teğmenlerimizi ve onların sıralı üç amirini Türk Silahlı Kuvvetleri’nden ihraç ederek cezalandırdı.
Oysa yapılan yeminin içeriğine baktığımızda, laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığına, ülkenin bölünmez bütünlüğüne, Yüce Türk ulusunun namus ve şerefine, aziz vatanın bir karış toprağına uzanacak ellere karşı teğmenlerin kılıçlarının keskin olacağına dair bir söz verildiğini görüyoruz. Şimdi, bu yeminin AK Parti hükümetini neden rahatsız ettiğini anlayamıyoruz. Marjinal grupların neden rahatsız olduğunu anlayabiliriz, ancak AK Parti hükümetinin bu yeminden rahatsız olmasını açıklamak zor.
Ve devamında bu uğurda şerefleriyle ölmeye hazır olduklarını söylemeleri… Yemin metninde bu var. Bu mu bazı şeref yoksunlarını rahatsız etti? Yoksa yeminin sonunda yer alan “Ne Mutlu Türk’üm Diyene” ifadesi mi, bir türlü Türk olamayanları, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı hürriyetini taşıdıkları halde yine de kendi şovenist duygularıyla hareket edenleri mi rahatsız etti? Bu metni korsan ilan edenler, bu cümlelerden hangisini gerekçe gösteriyor?
Bu cezalandırmayı veren ve arkasında duranlara, hem resmi yaşamlarında hem de sivil hayata geçtiklerinde siyaset kurumu adına bir vatandaş olarak sormaya devam edeceğiz Zafer Partisi olarak. Çünkü birbirini takip eden bu olayların yaşandığı aynı zaman diliminde çok daha farklı gelişmeler yaşanmaktadır. Az önce okuduğum yemin metnini eden teğmenler ve amirleri Türk Silahlı Kuvvetleri’nden ihraç edilirken, başka bir yerde bir pazarlık masası kuruluyor: İmralı’da bir pazarlık masası. Masanın bir ucunda PKK terör örgütü ve onun kurucu elebaşı Abdullah Öcalan, diğer tarafında ise AK Parti hükümeti ve Cumhur İttifakı.
Beş teğmen ve amirleri TSK’dan atılırken, bu pazarlık masası ikinci ihanet sürecinin başlangıcını oluşturuyor. 22 Ekim itibarıyla Devlet Bahçeli’nin sözcülüğünü yapmasıyla beraber, bu süreci yaşamaya başladık. PKK kanadından gelen açıklamalara göre, Abdullah Öcalan’ın bir açıklama yapması bekleniyor ve tarih olarak 15 Şubat gösteriliyor. 15 Şubat, Abdullah Öcalan’ın Kenya’nın başkenti Nairobi’de Türk güvenlik güçleri tarafından teslim alındığı gündür. Bu tarihi özellikle seçmiş olmaları, yıllardır süregelen bir rövanşist yaklaşımı gözler önüne seriyor. Bu durum bizleri rahatsız ediyor, gururumuza dokunuyor.
Buna asla razı gelmeyiz. PKK terör örgütüyle kurulan bu pazarlık masasını dağıtacağız. Zafer Partisi, örgütlü ve örgütsüz tüm cumhuriyetçi kuruluşlar ve vatandaşlarla birlikte, bu kanlı pazarlık masasını yıkacaktır. Çünkü bu masada, üniter milli devlet olan Türkiye Cumhuriyeti adım adım federasyona sürükleniyor.
Hukuksuz gözaltılar ve tutuklamalarla vatandaşın gözü korkutulmak isteniyor. Terör örgütüyle kurulan pazarlık masası ve verilen tavizler tartışılmasın, hükümete destek zayıflamasın diye kamuoyunun dikkati başka yönlere çekilmek isteniyor. Yargı bir sopa olarak kullanılıyor. AK Parti hükümeti, aç bıraktığı seçmenden korkuyor. Sandıkta halkın vereceği tepkiden çekiniyor. Bu yüzden de baskı ve korkutma politikalarıyla sindirmeye çalışıyor. Son günlerde yaşanan adli tutuklamalar ve gözaltılar, bu korkunun açık göstergesidir.
Buradan, 23 yıldır iktidarda olan ve gerçeklerden kopmuş, ayakları yerden kesilmiş AK Parti hükümetine sesleniyorum. Siz, Genel Başkanımız Ümit Özdağ üzerinden Zafer Partisi’ni ve muhalefeti kriminalize etmeye çalışıyorsunuz. Ancak bu tuzağa düşmeyeceğiz. Vatandaşları “özgürlük mü, güvenlik mi” ikilemine zorladığınızı görüyoruz. Zafer Partisi, Türkiye’yi yönetme iddiasına sahip bir partidir. Ne suça bulaşırız ne de suçlu durumuna düşeriz. Ancak hukuksuzluklarınıza da boyun eğmeyiz.
Halkın çıkarlarını korumak için Zafer Partisi, yargı sopasına ve zindan tehdidine rağmen siyasal yürüyüşüne kararlılıkla devam etmektedir. Tutuklamalar ve hapis bize vız gelir. Bu yargısal kuşatmayı yaracağız. İşte, Silivri mahpushanesinden Genel Başkanımız Ümit Özdağ yüzünüze haykırıyor: “Büyük Türk Milleti! Ben aklınızda ve kalbinizde olduğum sürece özgürüm.”
Zenginleriniz kaçacak. Ardından oligarklarınız, siyaset baronlarınız kaçacak. Ancak Zafer Partisi iktidarında, halktan çalınıp yurtdışına kaçırılan tüm paralar geri getirilerek hazineye kazandırılacaktır.
Bugün tutukluluğun 14. günü avukatlarımız itiraz dilekçelerini sundular. Şimdi bağımsız olması gereken Türk yargısının ne karar vereceğini bekliyoruz.