Güneşten gelen mor ötesi ışınlar yardımıyla deride üretilen ya da yağlı balıklar, süt ürünleri, büyükbaş hayvan karaciğeri ve yumurtadan elde edilen D vitamini, karaciğer ve böbrekte bazı işlemlerden geçtikten sonra aktif yani yararlı hale gelir. Günlük ihtiyacın % 90’ı deride yapılır, % 10’u besinlerden elde edilir. Bu nedenle besinlerle D vitamini ihtiyacının karşılanması söz konusu değildir.
Vitamin dendiğine bakmayın, aslında hormondur. Bu bir galat-ı meşhur örneğidir. Bilindiği gibi, kelime veya deyimlerin yaygın olarak yanlış bir biçimde kullanılması sonucu, zamanla doğrusunun yerini almasına galat-ı meşhur deniyor.
Kemik yapımındaki rolü çok iyi bilinmekte. Yaygın kemik ve kas ağrıları, kaslarda güçsüzlük, kemikte aşırı duyarlılık, yürümede zorluk ve sık kemik kırılmaları yaşayanlarda D vitamini eksikliği de akla gelmelidir.
Son yıllarda yapılan çalışmalar bu vitaminin kalp damar hastalıkları, diyabet, kanser, bağışıklık sistemi hastalıkları ve enfeksiyon hastalıkları ile de bağlantılı olduğunu göstermekte.
Geriye doğru yapılan incelemeler ve uzun yıllar süren takiplerden çıkan sonuçlara göre, kandaki D vitamini düzeyi 20 ng/ml’nin altında olduğunda kalın bağırsak, meme ve prostat kanserine yakalanma riski % 30 – % 50 kadar artmakta, bu kanserlerin varlığında da ölüm riski daha yüksek olmakta.
D vitamini damarların iç yüzeyini kaplayan tabakanın sağlıklı kalmasında, kendisini yenilemesinde ve dolayısıyla kronik mikropsuz iltihap sürecinin yavaşlatılmasında rol oynar. Ayrıca damarlarda kanın pıhtılaşması ve bağ dokusu oluşmasını hızlandıran faktörlerin tam karşısında rol oynayarak plak oluşma riskini azaltır. Kısacası, damar sertliğini sürecini hızlandıran faktörlere karşı vücudumuzu savunan dost kuvvetlerden biridir D vitamini.
Yakın zamanlarda yapılan çalışmalar göstermiştir ki, D vitamini eksikliği ile insülin direnci, vücut yağlanması, tip 2 şeker hastalığı arasında bir bağlantı vardır.
D vitamini beyin fonksiyonlarının sağlıklı bir şekilde sürdürülebilmesi için de gereklidir. Yapılan çalışmalar Alzheimer hastalığı, demans (bunama) ve depresyon ile D vitamini eksikliği arasında bir bağlantı olduğunu göstermekte.
Alkole bağlı olmayan yağlı karaciğer hastalığı, multipl skleroz, sedef hastalığı ve kronik böbrek hastalığı ile D vitamini eksikliği arasında da bağlantı olduğunu gösteren çalışmalar vardır.
Yeri gelmişken bir yanlış anlamaya yol açmamak için belirtmek ve hatırlatmak isterim ki, bahse konu olan kronik hastalıklar pek çok faktörle ilgilidir. D vitamini veya başka bir vitamin için kronik hastalıkları önler, ya da tedavi eder diyemeyiz. D vitamini düzeyi normal olan kişilerin kronik hastalıklardan korunmak amacıyla bu vitamini kullanmasını öneremeyiz. Bilmemiz gereken, pek çok faktörün yanı sıra bu vitamine de ihtiyaç olduğudur.
Northwestern Üniversitesi araştırmacılarının 7 Mayıs 2020’de yayınlamış oldukları yepyeni bir çalışma D vitamini eksikliği ile COVID-19’dan ölüm oranları arasında güçlü bir bağlantı olduğunu ortaya koymuştur. Araştırmacılar, İtalya, İspanya ve İngiltere gibi COVID-19’a bağlı ölüm oranı yüksek ülkelerdeki hastaların, ölüm oranı düşük olan ülkelerdeki hastalara kıyasla D vitamini seviyelerinin daha düşük olduğunu belirtmekte. Araştırmacılar, COVID-19’daki aşırı bağışıklık cevabı (sitokin fırtınası) ile D vitamini eksikliği arasında güçlü bir bağlantının varlığına vurgu yapmakta. Birçok araştırmacı COVID-19’da hayatı tehdit eden en önemli sorunun sitokin fırtınası olarak adlandırılan bir durumla, yani bağışıklık sisteminin aşırı aktif olması ile ilgili olduğunu ortaya koymuşlardır. Çocuklarda COVİD-19’a bağlı ölüm oranının düşük olmasının nedeni bağışıklık sisteminin henüz yeterince gelişmemiş olması, savunma sisteminin tehlikeli boyut olan ikinci evreye yani aşırı reaksiyona neden olmamasıdır.
Kısacası D vitamini yetersizliğinde sitokin fırtınası daha şiddetli olmakta, başta akciğerler olmak üzere tüm organların fonksiyonlarını olumsuz etkileyen, hayatı tehdit eden reaksiyonlar zinciri sahneye çıkmakta.
D vitamini iyi bir bağışıklığa sahip olmayı sağlayan güçlü bir antioksidan olduğu kadar, bağışıklık sisteminin yoldan çıkmasına ve aşırı reaksiyonların görülmesine engel olduğunu öne süren araştırmacılara göre, yeterli düzeyde D vitaminine sahip olmak virüsün bulaşmasını engelleyemez ama bağışıklık sisteminin aşırı çalışmasına bağlı ölüm riskini yarı yarıya azaltabilir.
Kandaki D vitamini düzeyinin kaç olması gerektiği konusunda fikir birliği yok. Tıptaki en tartışmalı konulardan biri de budur desem yeridir. Türk, Avrupa ve Amerikan kaynakları farklı alt sınır ve ideal değerlerden bahsetmekte. Şunu kesin olarak söyleyebiliriz ki 20’den düşük değerin kemik kırığı riskini artırdığına hiç şüphe yok. Değişik kılavuzlardaki görüşlerin ortalamasını alırsak 50 – 80 arası değerlerin ideal değerler olduğunu söylemek mümkün. Fazlası de riskli. 100’den yukarı değerleri savunan kılavuz görmedim.
Sağlıklı, mutlu, güneşli ve COVID’siz günler diliyorum.
Hocam Ağzınıza sağlık Allah uzun ömür versin bizleri böyle bilgilendir teşekkür ederiz
Hocam allah senden razı olsun inşallah. Peki D vitamini nasıl vücudumuza alırız. Güneşten dediniz de ama nasıl onuda bi anlatsanız rica etsem Teşekkürler
Hocam benim yaşım 66 kanser tedavisi gördüm şu an iyileştim, bu D vitaminini hap olarak alabilirmiyiz