Platon’un, Devlet adlı kitabında, “Yöneticiler gerçekten de zengin kimselerdir; bu zenginlik ise altın ve gümüşten değil, AKIL ve ERDEMden gelen bir zenginliktir. İnsanlar mutluluğu da ancak böyle bir zenginlikle elde edebilirler. Çıkarlarına düşkün ve aç gözlü kişiler yönetici olur da bu görevlerini servet edinmek için bir fırsat gibi görürlerse artık o devlette iyi bir düzen bulunamaz. Çünkü yönetici olmak isteyenler birbirini ezerek çıkardıkları kargaşada hem kendilerini, hem de devletlerini felakete sürüklerler…” demiştir.
Platon, (M.Ö. 427 – M.Ö. 347) aklın ve erdemin insanın en önemli özelliği olduğunu, duygunun ise insanın en zayıf yönü olduğunu yazmıştır. İnsanı mutlu eden; erdem, doğruluk ve adalettir. Ahlak anlayışının sonucu mutluluğun oluşmasıdır, getirisidir.
Nasıl ki, üzerinden yüzyıllar geçmiş olsa bile, akıl ve erdem kutsallığını koruya gelmiştir. Benim güzel ülkem de tüm gücünü akıl ve erdem üzerine yoğunlaştırmalıdır.
Platon‘un, milattan önce 400’lü yıllardaki fikirlerinin günümüze dek gelebileceğini kimse tahmin edemezdi. Yönetim şekli olarak cumhuriyet ve demokrasi konusundaki oluşumlar hayret uyandırmaktadır.
***
Bütün Dünya Dergisi’nin, 2020/10 sayılı Yaşar Öztürk’ün yazısında, Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, cumhuriyet konusundaki görüşlerini ele aldığımızda;
”Bugünkü hükümetimiz, devlet örgütümüz doğrudan doğruya milletin kendi kendine, kendiliğinden yaptığı bir devlet örgütü ve hükümettir ki, onun ismi Cumhuriyettir. Artık hükümet ile millet arasında geçmişteki ayrılık kalmamıştır. Hükümet millettir ve millet hükümettir. Hepimizin efendisi olan milletin ilerlemesini, yükselmesini ve ona hizmet eden devlet memurları için başarı diliyorum.”
”Cumhuriyet ahlaki fazilete dayalı bir yönetimdir. Cumhuriyet fazilettir. Sultanlık, korku ve tehdide dayalı bir yönetimdir. Cumhuriyet yönetimi, faziletli ve namuskar insanlar yetiştirir. Sultanlık korkuya, tehdide dayalı olduğu için korkak, alçak, sefil rezil insanlar yetiştirir.”
Dr. Bilal N. Şimşir’in, ”Atatürk Dönemi İncelemeler” isimli kitabında; Mustafa Kemal Atatürk’ün, cumhuriyete giden yolda geçirdiği aşamaları bilmek çok önemlidir. Osmanlı İmparatorluğu’ndan cumhuriyete giden yolda çok zorlu aşamalardan geçilmiştir. O aşamaları ele alır isek;
”İngilizler, İstanbul’da bulunduğu sırada Mustafa Kemal Paşa’yı da kara listeye geçirdiler.”
”Yani Atatürk, Samsun’a çıkışından 80 gün önce kara listeye girmişti. Aynı kara listede Kazım Karabekir Paşa, İsmet Bey (İnönü), Ali Çetinkaya ve daha birçok Türk subayının adları vardı.”
”O günlerde Boğazlardan çıkış için İngilizlerden “vize” almak gerekiyordu. Samsun’a hareketinden önce Mustafa Kemal ve arkadaşları için de İngiliz vizesi alınmıştı.”
”Mustafa Kemal’in başka bir yöreye değil de, neden Samsun’a gönderilmiş olduğu, o sırada Samsun’daki durumla açıklanabilir. Durum şöyleydi; Samsun yöresinde Pontus Rum hareketi vardı. Trabzon’dan, Sinop’un batısına kadar Karadeniz kıyılarımızı kapsayacak bölgede bir Pontus Rum Devleti kurulmak emeli besleniyordu.”
”Mustafa Kemal Paşa, Osmanlı hanedanını kurtarmak amacıyla değil, kayıtsız şartsız Ulus egemenliğine dayanan yeni bir Türk devleti kurmak kararıyla Anadolu’ya çıkmıştı. Kendi deyimiyle, o günkü durum karşısında “sağlam ve gerçek bir tek karar vardı. O da ulus egemenliğine dayanan, tam bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak’’ idi.”
”Mustafa Kemal Paşa, ancak Eylül 1923’te ‘Cumhuriyet’ adını telaffuz etmeye başlayacak ve 29 Ekim 1923’te de Cumhuriyetin ilanı gerçekleşecekti. 19 Mayıs 1919 da giden bu uzun yolun ilk adımı olmuştur.”
”Gazi Paşa, İsmet Paşa’ya şevk verirken kendi yüreğini de ona açıyor. Gazi de dertlidir. O günlerde Atatürk’ün başlıca derdi irticadır, gericiliktir. Türkiye’de 2 ay kadar önce Osmanlı saltanatı kaldırılmış, padişahlık tarihe karışmış ve son padişah Vahdettin de, Malaya adlı İngiliz zırhlısıyla yurt dışına kaçmıştır. Ama daha Cumhuriyet kurulmamış, halifelik henüz kaldırılmamıştır. Son halife Abdülmecid Efendi, İstanbul’da oturmaktadır ve bazı gerici politikacılar, halifeyi padişah tahtına oturtmak için entrika çevirmektedirler.”
”29 Ekim 1923 akşamı saat 20.30’da Türkiye Büyük Millet Meclisi, hazır bulunan 158 milletvekilinin oy birliği ve ‘Yaşasın Cumhuriyet.!’ alkışlarıyla Cumhuriyet ilan edildi. Hemen sonra Meclis, Gazi Mustafa Kemal Paşa’yı oybirliğiyle Cumhurbaşkanı seçti. Cumhuriyetin ilanı ve ilk Cumhurbaşkanı seçilmesi kamuoyuna 101 pare top atışıyla, yabancı ülkelere de notalarla resmen duyuruldu.”
Montesquieu’nun ‘Kuvvetler – Güçler – Erkler Ayrılığı’, kısaca, ‘’Yasama, Yürütme ve Yargı’’ güçlerinin tek elde toplanmamasıdır.
Yargının, yürütmenin emrinde olması, adalet kavramını yerle bir etmektedir. Cumhuriyetimizin en önemli unsuru yargı bağımsızlığıdır.
Hukuken, en son merci olarak anayasal gücü elde tutan Anayasa Mahkemesi’nin kararlarına itiraz eden bir alt mahkeme kararının ve ‘Bu Mahkemenin kararlarını tanımıyorum’ diyen kamusal irade ile siyasetin bu eylemleri düşündürücüdür. Ayrıca, Anayasa Mahkemesi üyelerinin seçiminde çoğunluğu, partili Cumhur’un seçmiş olması da ayrı bir sorundur.
Devletin en önemli görevi adaleti sağlamaktır. Otoritenin baskısı altında karar alan Yargıcın, adaleti tesis edemeyeceği bir gerçektir. Bunun için de en önemli unsur, yargıç bağımsızlığıdır.
Hâkimler ve Savcılar Kurulu (HSK)’nın Başkanı’nın Adalet Bakanı olması, başlı başına siyasetin, adalet terazisindeki ağırlığını olumsuz yönde etkilemektedir.
SAYIŞTAY ve DANIŞTAY’ın kararlarının yok hükmünde olarak uygulanmaması, cumhuriyetimizin unsurları ile bağdaşmamaktadır.
Cumhuriyet unsurları, yukarıda saydığım tüm olumsuzluklara karşın, demokratik yaşam tarzını koruyabilmektedir.
Siyasal, sosyolojik ve toplumsal bir karşılığı olmayan ”Türk tipi Başkanlık Sistemi”, ”Yarı Başkanlık Sistemi” vb. çeşitli yöntemlerle güzel ülkemin tüm yapısı olumsuz yönde etkilenmektedir.
***
Cumhuriyet rejiminde esas olan, demokrasi unsurlarının tüm varlığı ile yürürlükte olmasıdır. Türk tipi Başkanlık Sistemi, demokrasi kavramını karşılayamamaktadır. ‘Güçler Ayrılığı ilkesi’ gereğince, Yargının tüm unsurlarının, Yürütmenin etkisi altına girmesi, adalet duygusunu zedelemektedir.
Tüm yetkilerin tek elde toplanması, hesap verilebilirliğin zor olması, kamusal kurumların baskı altına olması, demokrasi açısından olumsuz değer taşımaktadır.
Cumhuriyet rejimi, ancak demokrasi kavramı içerisinde yol alabilecektir…
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün özdeyişi ile ‘Cumhuriyet fazilettir.’
LEVENT Arkadaşım… Bayramımız kutlu olsun… teşekkürler…
Eline sağlık Tansel. Cumhuriyetimiz ekonomik anlamda da kötü durumda maalesef. Cumhuriyetin tüm ekonomik kazanımları Fransız yatırımcılara gitmiş. Yerli üretim yok ne yazık ki. Binbir zorluklara üniversitelere gönderdiğimiz çocuklar işsiz. Geldiğimiz durum çok kötü. Dilerim bu günler “en iyi günlerimiz” konumuna dönüşmez gelecekte. Yine de mutlu bayramlar olsun.
Gülname Arkadaşım… çok çok haklısın … Cumhuriyetimizin kazanımları yavaş yavaş yok olmakta… Özelleştirme geliri altında son 18 yılda 70 MİLYAR Dolarlık kazanım sırf hatalı Suriye politikası yüzünden harcandı gitti. Cumhuriyetimize ait bir çok misyon da yaralar aldı…. üzgünüm…
Tanselcim êlinê,fikrine sağlık.Nefis bir Yazı.Bayramımız kutlu olsun.
Çok güzel bir yazı kaleme almışsınız.Şu an bizde uygulanan sistem cumhuriyet ilkelerine aykırı.Tespitletiniz için tebrik ederim.
Platon’dan günümüze, ne güzel bir köprü kurmuşsun sevgili yazarım.
Büyük öndere ve arkadaşlarına selam olsun.
Yüreğine, kalemine sağlık …
FEVZİ Kardeşim… teşekkürler… inşallah güzel günlere erişeceğiz…
RAJİ Kardeşim….Cumhuriyetçi… aydın… çağdaş bir eğitimci… Selam olsun…
Elinize sağlık. Harika bir anlatım. Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun! Tüm olumsuzluklara rağmen Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır. Çok selamlar, saygılar…
İDRİS Kardeşim…. ne mutlu ki bizlere Cumhuriyet çocuğuyuz…. selam olsun…
İnsanı, doğayı, ülkesini seven duyarlı arkadaşım kalemine sağlık…
29 Ekim Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun!
Mehmet Arkadaşım… hep birlikte seviyoruz…. teşekkürler…selamlar…
Tebrikler, böyle bir günde bizleri gugulandırdın
Zülküf Abim… çok teşekkürler…