Anadolu ve Rumeli’nin genelinde yaygın olarak varlığını sürdüren yörük veya manav diye tabir edilen insanlar oğuzların değişik boylarına mensup kimselerdir.
Türkistan’dan beri devam edegelen gelenek ve kültürlerini muhafaza ederler. Geçimlerini ağırlıklı olarak hayvancılık ve tarımla sağlarlar. Konar göçer hayat onların yaşam biçimidir. Kışın sıcak yörelerde yazın da serin yaylalarda kekik kokulu,mor sümbüllü dağlarda kıl çadırlarda özgürce yaşarlar.
Tabii olarak beslenme şekilleri doğal ve organik olması nedeniyle sağlıklı ve uzun yaşarlar.
Sade ve temiz bir hayat yaşayan yörükler, misafirperver, yiğit, yalansız hilesiz hayat süren vatansever kişiliğe sahiptir.
Yörük anaları gerçekten gıbta edilecek bir mücadelenin kahramanlarıdır. Çünkü çadır toplayıp kurmak, hayvanların sağımı, yemek ve bebek bakımı dahil birçok meşakkatli işin üstesinden gelirler ayrıca zorlu coğrafi şartlarla da başa çıkmak zorundadırlar.
Al yanaklı yörük balaları içinde bulunduğu ortamda hayata tutunmakta doğuştan yetenek kazanırlar.
Lise son sınıfa kadar bu satırların yazarı da dağlarda koyun keçi ve sığır otlatmış ,Torosların yüksek yaylalarında yaşamıştır. Yerleşik hayata geçmiş olan Avşar obamız, özellikle bahar başlarında çukurovada bulunan yörüklerin göç yolu üzerindedir. Bu sebeple katar katar develerle konup göçen yörüklerin göçlerine defalarca şahit olmuştur.
Mümkün mertebe ekili tarım alanlara zarar vermemeye özen göstermeleri için köyümüzün ileri gelenleri yörük beylerini ziyaret eder ve hüsnü kabulle misafir edilirdi. Kayseri ,pınarbaşı,sarız ve yahyalıya kadar uzanan bu göç sonbaharda tersine döner okullar açılmadan kışlık yurtlarına geri dönerlerdi.
Yörük ozanlardan hayatta olanları büyük bir keyifle türkü ve uzun hava dinledik. Dadaloğlu, karacaoğlan gibi eskilerin deyişlerini,Feymani,Mahmut Taşkaya, Aşık Hacı Karakılçık, Gül Ahmet Yiğit ve ozan imami ,Abdulvahap Kocaman gibi ozanlarla tanış olduk. Bir çok yörük Türkmen festivaline iştirak ettik. Sıkma ayran ikramlarını kabul ettik. Çoşku ve heyecanlarına ortak olduk. Yörük çadırında kaval resitali dinledik.
İlk katıldığım festival Erdemli yörük Türkmen festivaliydi.Sonra Osmaniye Zorkun yaylası şenlikleri,daha sonra Bursa Koca yayla, ardından Antalya Yörük Türkmen festivali son olarak Macaristan Turan kurultayında Türk dünyasının dört bir yanından katılım sağlayan büyük bir kucaklaşmaya şahit olma bahtiyarlığını yaşadım. O kucaklaşmanın manevi hazzını anlatamam. Bilhassa Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlediği festivale Anadolu’nun her bölgesinden katılım sağlanması yakın ve uzak coğrafyadan gelerek ;geleneklerini, müzik ve folklarlarını sergilemeleri görülmeye değer bir manzaraydı.
2018 yılında balkan gezimiz esnasında da ecdad yadigarı evlâdı fatihan olarak isimlendirdiğimiz Anadolu’dan kopup gelmiş ve o toprakkarı vatan kabul etmiş yörüklerimizle saf ve temiz Türkçemizle tercümansız konuşmak ayrı bir mutluluktu. Ve onlardaki diri olan vatan ve bayrak sevgisini bizzat müşahade ettik. Bektaşi dergahı Harabati tekkesine misafir olduk.
“Harabat ehlini hor görme zakir
Defineye malik viraneler var. ”
İnsan yurt dışına çıkınca Türkiye’nin sadece Anadolu’dan ibaret olmadığını daha iyi farkediyor. Tabi ecdadın atının ayak bastığı o güzelim toprakların nasıl elimizden çıktığını düşündükçe hüznümüz arttı. 1912 de patlak veren balkan savaşı ile başlayan fetih zamanlarında o yerleri yurt edenlerin tekrar Anadolu’ya göçleri dramatik acıları beraberinde getirmiştir.
Ancak bilhassa balkan coğrafyasında ayakta kalan ve tahribata uğrayan mimari eserlerin TİKA aracılığu ile ihya edildiğine şahit olduk. Diğer yandan komşumuz yunanistanın batı Trakya dışında kalan Türk-İslam eserlerinin amacı dışında kullanıldıklarını da üzüntüyle gördük.