Amerikan Girişimcilik Enstitüsü’nün (American Entrepreneurship Institute, AEI) kıdemli araştırmacısı ve Orta Doğu Forumu’nun politik analisti olan Dr. Michael Rubin, Ulusal Güvenlik Dergisi’nde (National Security Journal, NSJ) yayımladığı yazıda İsrail’in sinsi planlarını yeniden gözler önüne sererken Türkiye hakkındaki doğru olmayan saçma sapan görüşlerini de dile getirmekte.
ABD’de ünlü(!) analist olarak tanıtılmaya çalışılan M. Rubin söz konusu yazısında;
Birleşmiş Milletler Barış Gücü yerine İsrail ordusunun Kıbrıs’a yerleştirilmesini önermekte. Birleşmiş Milletler’in barış misyonlarına katılarak Somali, Bosna, Kosova ve Lübnan gibi bölgelerde barış sağlama çabası gösteren Türkiye’yi gerçek dışı bir ithamla “istikrarsızlık unsuru” olarak tanımlıyor aklınca.
Ve en önemlisi de, Türkiye’yi bölgeden çıkarmak amacıyla gizli toplantılarda hazırlanan stratejilerin varlığından söz ederek kısmi içerikler açıklıyor aklısıra.
Rubin yazısında, Türkiye Milli istihbarat Teşkilatı’nın (MİT), Hamas’ı hem dini aşırılıkçılık hem de İsrail’in yıkılması çağrıları konusunda desteklediğini iddia etmekte.
Türk birliklerinin Gazze’ye girmesine izin vermenin, Müslüman Kardeşler’in fethetmeyi veya devirmeyi hedeflediği İsrail, Mısır ve Ürdün’e karşı koyabilmesi için Hamas’a fon, askeri silah, cephane ve teçhizat sağlamak anlamına geleceğini öne sürüyor aynı zamanda.
Yazısında bir akıl dışı öneriye daha yer veren M. Rubin, Kıbrıs’ta 1964 yılından beri görev yapmakta olan BM Barış Gücü UNFICYP’in yerine İsrail’in tek başına Barış Gücü görevini yapmasını teklif ediyor. Gerekçesini de İsrail’in, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin ekonomik ve güvenlik konularında müttefiki ve ortağı olduğuna dayandıran Rubin’in önerileri tam bir akıl tutulması.
Türkiye’nin geleceğini Yugoslavya’nın parçalanması ile ilintileyen Rubin, “bugün güçlü görünen ama yapısal kırılganlıklar taşıyan devletler, zamanla parçalanabilir” görüşü ile saçmalamayı üst perdeye taşıyıp Türkiye’nin bir gün parçalanabileceği hayalini ortaya koyuyor.
Öncelikle şunu bilmek gerekir ki, M. Rubin’in analizleri ABD’nin “Devlet Politikası”nı oluşturmuyor. Sözleri “uyarı ve plan üzerine kurgulanmış senaryo”dan öteye gitmediği gibi, bırakın devlet içinde, Stratejik Araştırma Enstitülerinde, akademide ve basında bile çoğu zaman kabul görmüyor.
Gerçek olan şu ki; Türkiye hâlâ ordu, idari kapasite, dış destek ve ittifak bağları gibi güçlü kurumlara sahip bir ülke. Bunlara ilaveten Türkiye’nin üniter bir devlet olması, coğrafi büyüklüğü, birkaç bin yıllık devlet geleneği, hukuki ve anayasal yapı bakımından parçalanmaya kapalı olması ve referandumla bölünebilecek bir modelde olmaması nedeni ile M. Rubin’in iddiaları havada kalıyor.