AKP; iktidara gelirken yoksullukla, yolsuzlukla ve yasaklarla mücadele adı altında millete vermiş olduğu seçim beyannamesi sözü ile iktidara geldi. Çok büyük bir iddia ve toplumun da özlediği bir durumdu.
AKP, 2009 yıllına kadar kısmen bu mücadelesini sürdürdü ve sonuçta seçimlerde istediği başarıyı da yakaladı. AKP, devletin nimetleriyle tanıştıkça iştahı arttı. Hukuk düzenini rafa kaldırmayla işe başladı. Oysa devletin dini adaletti. Adaletin olmadığı yerde ne yolsuzluklarla, ne yoksullukla, ne de yasaklarla mücadelenin imkânı vardı.
AKP’yi bugünlere getiren icraatlarından çok beslendiği “ihvan öğretisinin” devlet tanımaz anarşist ruhuydu. Zira bu öğreti yeşerdiği Arap coğrafyasında medeniyette, kültüre ve modernliğe ait ne varsa hepsine karşı bir protesto kültürü barındırıyordu. Var olanı yıkmak, değiştirmek ve yerine zihinlerinde bile netleşmemiş bir dünya görüşünü ikam etmeyi amaçlıyorlardı.
AKP, iktidara geldiği günden itibaren önceliği meşru düzenin direnç kalelerini yumuşatmak, gücü yetiyorsa yıkmak ve var olan kurulu düzeni işlevsizleştirerek toplum nezdinde itibarsızlaştırmaktı.
Bütün öğretisi, MELEKLER ve ŞEYTANLAR olmak üzere ayrıştırıcı ve yok edici bir şekilde kategorize edilmiş bir üsluba dayanıyordu. Dini referanslar en basit konularda dahi meze olarak kullanılarak toplumsal ahenk yok ediliyordu.
AKP; kendisi iktidarda olduğu halde devlete kendi devleti, bürokrasiye kendi bürokrasisi, Yasama – Yürütme ve Yargı erklerine devletin var oluş gerekçeleri olarak bakamıyordu. BEDEVİZM GÖZLERİNİ KÖR ETMİŞTİ.
Diyanet İşleri’nden Kur’an kurslarına, camilerden vakıflara kadar geniş bir yelpazede dini kuruluşları siyasallaştırdı. Toplumu ikiye ayırdığı yetmiyormuşçasına cami cemaatini de böldü. Eğitim sistemini felç etme adına mantar gibi her tarafa imam hatip ortaokulları ve liselerini açarak toplumsal ihtiyaçlar ve ülkenin gelecekteki iş gücü ihtiyacını düşünmeden, kendine arka bahçe oluşturma çabasına girdi. Koca koca ilahiyat Prof’ları yolsuzluklara fetva vererek devleti sömürmeye dini kılıfta uydurdular.
Vakıflar şahısların malı olup kamu hizmeti güden yapılar iken; bu iktidarla vakıflar devletin malına konan, ondan nemalanan vampirlere dönüştü. (İyi niyetle çabalayan vakıflarımız da oldu.)
Paralel eğitim kurumları, paralel bütçe gelirleri (varlık fonu), paralel hariciyeciler, paralel güvenlik birimleri ve daha sayamayacağımız ilkel bir paradigma değişikliğinin adımları atıldı.
Hırsızlık, yolsuzluk, hukuksuzluk ayyuka çıktığı halde bunların üzerine gidecekleri yerde METAL YORGUNLUK adı altında bunları yargıdan kaçırıldılar.
Ne zaman kendilerinden ayrılan sözde ak kadrolar sesini çıkarınca, her türlü suçlamayla muhatap oldular. Bu oyun çok da yabancısı olduğumuz bir oyun değildi. Zira Fetöcüler de aynı oyunu sergilemişlerdi.
Çok kirli ve maalesef yüce dinimizi de alet ettikleri şark kurnazlığına dayanan bir oyunla karşı karşıyayız. AKP son demlerini yaşıyor ama milli ve dini değerlerimize verdiği zarar birkaç neslin yok olmasına sebep oldu. Türk gençliği bu bedevi zihniyetten dolayı İslam dininden soğutuldu. Camiler ibadet yeri olmaktan çıkıp AKP’nin karargahına dönüştürüldü. Bunun vebalini uzun yıllar yaşayacaklardır. Gelecek iktidarlar da bu tahribatı uzun yıllar onarmakta zorlanacaklardır.
AKP içinde son günlerde ortaya çıkan güç mücadelesi aynı zamanda kirli çamaşırlarının da servis edilmesini sağlayacaktır. Ahlak ve hukuktan nasibini alamamış bu yapının daha vahim olaylarını duyarsak, şimdiden şaşırmayalım. Zira bu yapı illegal bir düzlem üzerinde inşa edildi. Dolayısıyla icraatlarında meşruiyeti beklemek de muhaldir.