1970’li yılların ‘Batsın Bu Dünya’ söyleminden, günümüze uyarlanan ‘Acımasız Dünya Sendromu’ teorisine kadar oluşan süre, gözlerimin önünden geldi geçti.
Arabesk yorumcusu Orhan Gencebay, o yıllarda tüm suçu ‘kadere’ atarak, kendine bağımlı büyük bir kitleye sunumlar yaptı.
Orhan Gencebay’ın meşhur eseri, ‘Batsın Bu Dünya’ şarkısının sözleri ”Yazıklar olsun, yazıklar olsun / Kaderin böylesine, yazıklar olsun / Her şey karanlık, nerde insanlık? / Kula kulluk edene yazıklar olsun / Batsın bu dünya, bitsin bu rüya …”
1970’lerle beraber göç olgusu, toplumdaki siyasallaşmaya uygun müzik dalları olarak, batı müziği, arabesk, alaturka, Anadolu pop ve protest tarzda kendisini göstermiştir.
Aşırı siyasallaşma sürecinde oluşan toplumsal bölünme, terör olaylarının artması, okullara ve mahallelere kadar inen sokak çatışmaları, ekonomik krizler neticesinde arabesk ve protest müzik ön plana çıkmıştır.
Göçler sonucu, şehirlerin ücra köşelerinde ekonomik gücü yetersiz insanların oluşturduğu gecekondularda, yaşam tarzına uygun olarak oluşan arabesk müzik (gecekondu müziği), kapitalizmin kıskacında yaşam mücadelesi veren kitlelerin sesi soluğu olmuştur.
Orhan Gencebay’cılar ile Ferdi Tayfur’cular arasında kıyasıya rekabet, müzik ortamından sinema sahnesine kadar yönelmiştir.
Özel TV ve radyo kanalları olmadığı için tek kanal olarak sadece TRT vardı. TRT kanalında sansür uygulaması sonucu yer alamayan arabeskçiler, soluğu gazino veya sinemalarda almaktaydılar.
Protest müzik yapanlar ise, zorlu koşullarda mücadeleye devam etmekteydiler. Protest müzik anlam itibariyle, ”siyasi ve toplumsal içerikli lirik yapısı ile muhalif bir görüşü dile getiren müzik türüdür.”
1970’li yıllarda belli bir kesimin politize olduğu, belli bir kesimin ise özellikle gençler/öğrenciler arasında hak, adalet, eşitlik, özgürlük ve demokrasi yanlı eylemlerin oluştuğu gerçeğidir. Bu günlerde ki siyasi oluşumlar, özellikle de müzik alanında kendini göstermiştir.
Siyasi cinayetler, işçi ve öğrenci eylemleri, gecekondulaşma, ekonomik darboğaz, toplumsal ayrışma sonucu ortaya çıkan ‘Tamirci Çırağı’, ‘Fabrika Kızı’, ‘Katil Amerika’, ‘Sev Kardeşim’ ve ‘Aldırma Gönül’ vb. eserler, halen zihnimizde yer almaktadır.
Cem Karaca’nın, Tamirci Çırağı eseri beni o eski yıllara aldı götürdü; ”Ustama dedim ki bugün giymeyim tulumları / Arkası kuşlu aynamda taradım saçlarımı / Gelecekti bugün geri arabayı almaya / O romandaki hayali belki gerçek yapmaya / O romandaki hayali belki gerçek yapmaya / Durdu zaman, durdu dünya, girdi içeri kapıdan / Öylece bakakaldım gözümü ayırmadan / Arabanın kapısını açtım, açtım girsin içeri / Kalktı hilal kaşları, sordu kim bu serseri / Çekti gitti arabayla egzozuna boğuldum / Gözümde tomurcuk yaşlar ağır ağır doğruldum / Ustam geldi, sırtıma vurdu, unut dedi romanları / İşçisin sen işçi kal, giy dedi tulumları…”
Hemen ardından Alpay’ın, Fabrika Kızı; ”Gün doğarken her sabah / Bir kız geçer kapımdan / Köşeyi dönüp kaybolur / Başı önde yorgunca / Fabrikada tütün sarar / Sanki kendi içer gibi / Sararken de hayal kurar / Bütün insanlar gibi…”
O yılların toplumsal dinamikleri, şarkı sözlerine böyle güzelliklerle yansımıştır.
1970’li yıllarda Âşık Mahzuni Şerif, Âşık İhsani, Âşık Nesimi Çimen, Dadaloğlu, Pir Sultan Abdal, Nazım Hikmet, Ahmed Arif, Sabahattin Ali, Ruhi Su, Timur Selçuk, Edip Akbayram, Selda Bağcan, Cem Karaca, Rahmi Saltuk, Fikret Kızılok, Muhlis Akarsu, Ali Ekber Çiçek, Zülfü Livaneli, Sadık Gürbüz gibi halk ozanlarının, sanatçılarının ve edebiyatçıların, güzel ülkemin siyasi duruşunu ve darboğazdaki emekçi halkın sorunlarını, gerek şiirleri gerekse protest tarzı türkülere yansıtarak, topluma mesaj vermişlerdir.
Âşık Mahzuni Şerif’in, yıllar sonraki ‘Katil Amerika’ adlı türküsünün, günümüze dek anlamını yitirmeyen sözleri; ”Bütün insanlık adına / Amerika katil katil / Kanun yapar kendi teper / Amerika katil katil / Defol git benim yurdumdan / Amerika katil katil / Yıllardır bizi bitirdin / Amerika katil katil / Devleti devlete çatar / İt gibi pusuda yatar / Kan döktürür silah satar / Amerika katil katil…”
Bizler de, yasak olan bu müzikleri, evlerimizdeki küçük kasetçalardan korku içinde dinleyerek, sanatçımızın her ‘Amerika katil katil’ deyişini, halen bile unutmuş değilim. ‘Katil Amerika’ diyen bu ve değerli sanatçılarımızı rahmet ve saygı ile anmaktayız.
Lütfen düşünelim, o yıllarda ‘komünist’ damgası ile ‘yasaklı’ hale gelmiş birçok sanatçımız, toplumdan sindirilmek ve kötü damga yiyerek, sanatlarını yapamaz hale getirilmişler, ekmek parası ve güvenlikleri için yurt dışına gitmek zorunda bırakılmışlardır.
Toplumsal konuları, yoksulluğu, adaletsizliği ve eşitsizliği eserlerine yansıtan bu sanatçılar, siyasi iktidar tarafından resmen ‘tehlikeli madde’ sayılmışlardır.
Yıllar sonra günümüzde, bu şarkı sözleri gerçekliğini ispatlamış ama birçok sanatçı bu gerçekleri göremeden, yaşamları sona ermiştir.
1989-1991 yılları arasında Halk Ozanları Federasyonu tarafından dünyanın en büyük 3 ozanı arasında gösterilen Âşık Mahzuni Şerif, 2002 tarihinde, Almanya’da öldüğünde, Devlet Güvenlik Mahkemesi’ndeki (DGM) davası henüz sonuçlanmamıştı. Acı ama gerçek durum bu.
Evet, birçok sanatçımız ya hapis yatmış ya da yurt dışında yaşamak zorunda kalmış, sevdikleri ve hasret çektikleri güzel ülkelerine ne acıdır ki, cenazeleri gelebilmiştir.
George Gerbner (1919 – 2005) Macar asıllı Amerikalı iletişim bilim profesörüdür.
Gerbner, medya oluşumlarının, insan üzerindeki otorite ve etkilerini ele alarak, ‘Acımasız Dünya Sendromu’ teorisini oluşturmuştur. Bu teoriye göre, ”birey fazla televizyon izlenen bir evde yaşıyorsa aynı dünyada yaşayan ama daha az televizyon izleyen yan komşusundan daha kötü bir dünyada yaşıyor demektir. Televizyon, insanların en büyük korkularını, kaygılarını ve paranoyalarını derinleştirmektedir. Şiddet olaylarına oldukça fazla yer veren medya, dünyanın acımasız ve tehlikeli bir yer olduğu algısını güçlendirebilmektedir.” (AÖF – Suç Sosyolojisi – sy 84)
Televizyon başında oturanlara verilen olumlu/olumsuz/abartılı bildirim ve mesajlar, izleyenleri gerçek olmayan, hayali varsayımlara inanacak kadar da olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Aynı haber, ‘algı yöntemleri’ ile kanaldan, kanala farklı şekilde gösteri amaçlı ele alınarak izleyiciyi yönlendirmektedir.
Gerbner’e göre, sosyal medyanın özellikle de televizyon izleyenlerin gerçeklik algısı, insan psikolojisini direkt etkileyen televizyon mesajlarıyla oluşmaktadır. Televizyondaki aşırı şiddet gösterimlerinin, insanların dış dünyadan korkmasına sebep olarak, ortamın güvensiz olduğu sonucunu vermektedir.
Bu iki bölümlük yazımda, bana göre sendrom olan ‘Batsın Bu Dünya’ oluşumundan, ‘Acımasız Dünya Sendromuna’ geçiş sürecini ele alacağım.
1971’de Şenay’ın, ‘Sev Kardeşim’ adlı eseri, o yılların karamsar ve terör dolu ortamına bir ışık gibi yansıyarak, bizleri mutlu etmiştir. Bu eserin güzel sözleri; ”Bak kardeşim / Elini ver bana / Gel kardeşim / Neşe getirdim sana / Al kardeşim / Ye, iç, gül, oyna / Sar kardeşim / Kolunu boynuma / Sev kardeşim / Canım feda yoluna / Tap kardeşim / Tüm insanlara / Dünyaya geldik bir kere / Kavgayı bırak her gün bu şarkımı söyle / Sevdikçe güler her çehre / Amaçlar hep bir olsun / Kalpler birlikte’’
Başka söze gerek var mı?
Sağlık, sevgi ve hoşgörü ile kalınız…
Elinize, gönlünüze sağlık. Bizi yıllar öncesine götürdünüz. Yönetenler ne kadar engellemeye çalışsalar da gerçekleri haykıran birileri mutlaka çıkacaktır. Selamlar, saygılar…
İdris Kardeşim, çok haklısın, teşekkürler…
Kaleminize yüreğinize sağlık yazarım.
Harika tespitler …
Raji Kardesim, selamlar olsun…
Teşekkürler
Abim, saygı ve sevgilerimle, teşekkürler…