Kusursuz işleyen yasaları olmasaydı, sınırsız büyüklükteki evrene kaos hakim olurdu kuşkusuz. Hatta biz insanlar da beden ve ruh sağlığımızı korumak için bu yasalarla uyum içinde olmak zorundayız.
Hemen belirteyim ki bu yazı bir felsefe veya astronomi yazısı değil, ama büsbütün de bunların dışında değil.
Evrendeki her şey gibi, insanların ve tüm canlıların yaşamsal faaliyetlerinin de belirli bir düzeni vardır. Bunlar günlük, aylık ya da yıllık periyotlar şeklinde olabilir. 24 saatlik periyotlara “Biyolojik Saat” denir.
Bugün size biyolojik saatten, yani aslında hayatın ritminden ve dolayısıyla da evrenin ritminden bahsetmek istiyorum.
Beynimizin çok korunaklı bir yerinde evrimsel anlamda göz sayılabilecek bir merkezin varlığından haberdar mıydınız? Evet, bildiğimiz göz, ama beynin içinde… Her iki gözden beyne giden sinirlerin kesiştiği noktanın hemen üstündeki bir yer burası.
Kısaltılmış adı SCN olan bu merkez ışığa duyarlıdır. Işıkta faaliyeti duran, karanlıkta çalışan bir sistem var burada. Dünyanın kendi ekseni etrafında 24 saatte bir tur atmasıyla oluşan gece ve gündüz, yani evrenin ritimlerinden biri bu merkez tarafından algılanır. Burada ışığın, genlerin ve hormonların bir işbirliği söz konusudur. Bu işbirliği sayesinde gece uyur, gündüz uyanık kalırız.
Melatonin isimli bir hormon başroldedir bu çalışmalarda. SCN’nin kontrolü altında çalışan melatonin gece 21’de salgılanmaya başlar, 02 ile 04 arasında kanda en yüksek düzeye ulaşır, Güneş ufuktan yükselip yüzünü göstermeye başlarken kandan hızla kaybolur.
Melatonin isimli bu hormon sayesinde gece uyumak, gündüz uyanık kalmak mümkün olur. En iyi bilinen bu fonksiyonunun yanısıra bakın başka nelerle ilgilidir melatonin ve dolayısıyla biyolojik saatimiz?
Melatonin son derece güçlü bir antioksidandır. Bu nedenle kronik tahrip edici pek çok hastalığa karşı vücudumuzun direnmesinde görev alır. Sağlıklı uyku sırasında vücudun adeta bakım ve tamiri yapılır.
Melatoninin de katkıda bulunduğu biyolojik saat hormonların salgılanması, vücut ısısı, açlık, kalp fonksiyonları, tansiyon, ruh hali, zihinsel uyanıklık ve bağışıklık ile de ilgilidir.
Biyolojik saatin ayarı bozulduğunda yani bir bakıma evrenin ritmine ters düşüldüğünde birçok sağlık sorunlarının görülmesi hiç de şaşırtıcı değildir.
Kıtalararası uçak yolculukları nedeniyle gece ile gündüz birbirine karışınca biyolojik saat geçici olarak bozulur, jet lag adı verilen bazı geçici sorunlar ortaya çıkar.
Biyolojik saate uygun davranmamak kalıcı bir hal alırsa sorunlar da kalıcı hale dönüşebilir.
Gece çalışmak zorunda olanlar, yaşam biçimi olarak gece uykusuz kalmayı tercih edenler ve uyku bozukluğu çeken hastalar çok daha kolay şişmanlar. Uyku düzeninin bozulması ile insülin direncinin arttığını gösteren çok sayıda çalışma vardır. Kısacası biyolojik saatin bozulması şeker hastalığına davetiye çıkarmak anlamına da gelir.
Sabahın erken saatlerinde bazı hormonlar bedeni uyanık duruma getirmek için etkinleşir. Bu hormonlar gün içinde dalgalanmalar gösterirler. Açlık kan şekeri ölçümünün sabah aç karnına ve olabildiğince erken saatte yapılmasının gerekçesi şekerin bu dalgalanmalardan etkileniyor olmasıdır.
Bağışıklık sistemimizin de günlük bir ritmi vardır. Örneğin bakteriyel bir enfeksiyona yakalandığımız zaman ateşimiz genellikle öğleye doğru yükselir. Virüslere bağlı enfeksiyonlarda ise genellikle akşama doğu ateş yükselmesi olur. Ayrıca uykusuz gecelerden sonra enfeksiyon hastalıklarına daha kolay yakalandığımıza hemen hemen hepimiz tanık olmuşuzdur.
Uyku bozuklukları olanlarda bazı kanserlere yakalanma olasılığında artış olduğuna dair de çalışmalar vardır.
Depresyon ve diğer psikolojik hastalıklarla biyolojik saate ters düşerek yaşamak arasında bağlantılar olduğu anlaşılmıştır.
Kalp krizine yakalanma riski sabah 06 ile 12 arasında daha yüksektir. Bu saat dilimindeki kalp krizleri aynı zamanda en tehlikeli olanlardır. Kalp krizine ez az rastlanan zaman aralığı ise gece yarısı ile 06.00 arasıdır.
Ölüme neden olan kalp ritm bozuklukları sabahın erken saatlerinde ve ondan daha az ihtimalle akşam saatlerinde olur. Biyolojik saatin ritmini belirleyen bir genetik faktörün kalpteki elektriksel aktiviteyi de etkilediği keşfedilmiştir.
Tansiyon ilaçlarının akşam alınmasının biyolojik saate uygun olduğu ve etkinliğinin arttığı anlaşılmıştır. İçinde idrar söktürücü bulunan tansiyon ilaçlarında durum farklıdır. Bu ilaçların gece alınması gece sık idrara çıkmaya neden olduğu için önerilmez.
Acıya duyarlılık sabah saatlerinde günün diğer saatlerine göre daha yüksektir. Gün ilerledikçe acıya duyarlılık azalır.
Uzun sözün kısası; evrenin yasalarına ve biyolojik saate uygun yaşamak beden ve ruh sağlığımız için çok önemlidir.
Sağlıklı ve mutlu kalmanız dileğiyle…