Kaldı mı derseniz yanıtım elbette hayır olacaktır.!!!
O eski bayramların başka bir özelliği ve güzelliği vardı ve bizleri kenetlerdi. Hiçbir ayrım gözetmeksizin, hoşgörü ve sevgi kavramları geçerliydi, ya şimdi…
Tamamen tatil amaçlı bir sistem.
Hele hele bu bayramların süresinin uzatılması bile sanki turizm şirketlerine yardım kampanyası sürecini, devlet eliyle oluşturmak.
Ama ne yazık ki yaşamlarını bile sürdürebilmekte zorluk çeken vatandaşlarımız haricinde ki belli bir kesimin güzel Ülkemde değil, komşumuz Yunanistan’da tatil yapmak hayalleri beni derin derin düşündürmektedir. Elbette sorun onlarda değil sistemde.
Bayramlar, tatil endeksi olmakla beraber bende de kitap okumak ve araştırmak amaçlı bir eyleme dönüşmesi olağan olmalı.
Baba ve Anne ocağı Erdek’te elbette, sahil turları ve haftaya askere gidecek oğul Emre ile uzun uzadıya sohbetler sonucu arta kalan zamanı kitap ve gazete okumakla geçirmek normal olmalı.
***
Okuduğum ve beni etkileyen bazı haberleri sizlerle de paylaşmak istedim.
Oksijen Gazetesi’nin 30 Mayıs – 5 Haziran 2025 tarihli 2. sayfa yayınında ‘’Gençlerin yarısı ‘keşke internetsiz bir dünyada yaşasaydım’ diyor’’ yazısını okuyunca gençlerimizin yaşam tarzları ve düşüncelerini yeniden sorguladım.
Gençlerimizin hisleri ve düşünceleri neydi ?
‘’British Standards Insitution tarafından gerçekleştirilen ankete 16 ila 21 yaşlarında toplam 1300 kişi katıldı. Görüş beyan eden gençlerin % 68’i sosyal medyada vakit geçirdikten sonra kendini daha kötü hissettiğini söyledi. Yüzde 50’si ise bu uygulamalarda geçirilen zamanı azaltacak bir ‘sosyal medya yasağını’ destekleyeceğini… En şaşırtıcı olan ise % 47’sinin, gençliğini internet olmayan bir dünyada yaşamayı tercih edeceğini söylemeseydi.’’
İnternet olmayan bir dünya özlemi. Yani bizlerin 1970 -1980’li yıllarda doya doya yaşadığı özel günler.
Yapay zekanın yaşamımıza girdikten sonra bu oranların olumsuz yönde daha da artacağını düşünüyorum.
Tehlike çok büyük ama maalesef toplumca farkında bile değiliz…!
Eski Türkiye deniliyor ya, hani bir babanın toplam 5 kişilik ailesine sevgi ile bakabildiği, komşu ve akrabalarla iç içe daha samimi ve de en önemlisi hoşgörü kavramının tüm toplumca paylaşıldığı eski günler.
Teknoloji arttıkça gençlerimizin yalnızlaştığı ve içine kapandığı ayrıca toplumdan koptuğu acımasız ve insafsız kapitalist sistem.
***
Beni en çok endişelendiren bir başka olayda, Akan Abdula’nın 27. sayfadaki söylemi ‘’Gerçek hayatta yapamayacağımız şeyleri dijitalde yapmaya başladık. Artık mesele ‘zorbalık yapma’ değil ‘zorbalık yapmazsan ezilirsin’ anlayışına evrilmişti. Tüm bunlar kültürümüzün bir parçası haline geldi. Zorbalık dilimize sızmıştı ve bir kez girdiğinde de hızla normalleşmişti’’
Bence esas tehlike bu desem. Toplumsal dinamiklerin küreselleşme sürecinde yok edildiği ve bizlerin toplumca halen farkında olamamamız.
‘’Türkiye’deki çocukların % 23’ü sistematik olarak akran zorbalığına uğruyor. Zorbalığa şahit olan çocukların oranı % 50. Ve % 24’lük bir kesim de hem zorbalığa maruz kalmamış hem de tanık olmamış.
Yani her dört çocuktan üçü ya mağdur ya da şahit. Bu şu anlama geliyor: Türkiye’de her dört çocuktan üçü zorbalığın gölgesinde yetişiyor. Zorbalıkla tanışılan yer okul, zorba çocukların oranı % 1 civarında.’’
Benim aklımın ve vicdanımın el vermediği bir nokta da ne acıdır ki, zorbalığın % 95 oranında okullarımızda başlamasıdır. Gerek fiziksel gerekse de alaya almak, dalga geçmek, olumsuz ünvan ve lakaplar, gruplaşma ve dışlanmışlıklar. Okul yönetimlerinin de bu kötü oluşumlara göz yummaları ve dikkate almamaları.
Buradan çıkaracağımız sonuç, çocuklara okul bünyesinde gerek fiziksel gerekse de sözlü olarak yapılan ‘zorbalıkların’ çocuklarımızda ki olumsuz etkilerinin aynı oranda olması. Ha çocuğu dövmüşsün ya da grup içinde hakaret dolusu kelimeler kullnmışsın, çocukların zihninde yarattığı psikolojik olumsuz etkiler aynıdır.
Burada esas sorun, çocukların fiziksel şiddete uğradığı aşamada bile gerektiği şekilde özenle araştırılmamasıdır.
Halbuki bilinmeli ki bu yaşlardaki gerek fiziksel ve olumsuz sözsel eylemler, çocuklarımızın ileriki yaşlarında karşılarına ‘karabasan‘ gibi çıkacağıdır.
Sonuçta, toplumdan kopan ve dışlanan birey, maalesef ‘yalnızlık’ sarmalında gezinip durmaktadır.
Bu bayram günü bu tür bir yazı ile dostlarımın karşısında olmaktan dolayı, bende mutlu değilim ama güzel Ülkemin çirkin bir gerçeği her zaman zihnimizde yer almaktadır.
Yazıktır ve günahtır…
Sağlık, sevgi ve hoşgörü ile kalınız…
Yazılarınızı okumak çok keyifli, elinize emeğinize sağlık teşekkür ediyoruz..
Sağol Dost Levemtim…
Gönlünüze yüreğinize sağlık çok güzel olmuş Hayırlı bayramlar
Teşekkürler. Geçmişe tekrar dönemeyeceğimiz için özlüyoruz. Geçen zamanın da güzelliklerini hatırlıyoruz. Bence geçmişle yaşadığımız zamanı farklılığını kabullenmek gerekir. Gelecekte güzel günler dilerim.
Değerli Mehmet Emin Abim…aynen çok haklısın.
Kalemine yüreğine sağlık yazarım.
İnsanların, içlerindeki kötülükleri kurban ettiği bir bayram olsun dileğiyle …
Raji Kardesim… keşke her daim kötülükleri kurban edebilsek… Harika bir söz….
Geçmiş güzeldi. Günümüz rezalet…
Maalesef haklısın Kardesim…
Öncelikle eline saglik abicim, aslında değindiğin bu konu o kadar özel ve önemli ki bugün kartopu yarın çığ olmaya evrilecek ve toplumlarda
(bilhassa bizim gibi eğitim kalitesi geriye doğru götürülen) açacağı yaralar daha da derinleşecek.