Osmanlı İmparatorluğu’nu iflasa götüren iç ve dış sebepleri iyi analiz etmeden günümüz ekonomisini anlama şansımız yoktur. Geçmiş tarihimizdeki emperyalizmin finans gücü olan Galata bankerlerine kaptırılan ekonomik dizginler, 1875 yılında Osmanlı İmparatorluğu’nu mali iflasa sürükleyerek borç ödemelerini durdurma aşamasına getirdi. 1881-1939 yılları arasında II. Abdülhamit döneminde Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa ülkelerinden aldığı borçların geri ödenebilmesi imkanlarını denetleyen ve topladığı paraları alacaklılara dağıtan, Avrupalı devletler tarafından kurulmuş örgüt Düyun-u Umumiye‘dir. Böylelikle ekonomi, tamamen dış ülkelerin gözetimi altına girdi.
Düyun-u Umumiye İdaresi, Osmanlı Devleti adına bazı vergileri toplayarak (tütün, tuz, ipek, alkollü içki vb.) alacaklı devletlere aktarıyordu. Memur maaşları bile 2 ayda bir ödenmeye başlanmıştı. Bu durum yeniden dış borçlanmaya gidilmesine sebep olmuştur. Resmen, devlet içinde ikinci bir devlet yapılanması göstermiştir. Düyun-u Umumiye, 8.000 kişilik kadrosu ile Osmanlı’nın vergi kaynaklarının %70’ini tahsil ediyordu.
Galata bankerleri, Osmanlı İmparatorluğu’nda faiz karşılığında para veren genellikle azınlıkların kurduğu bankerlik işletmelerine verilen umumi addır. Galata bankerlerinin bir başka marifeti de memur maaşlarının kırdırılmasındaki rolleridir. Memurlar maaşlarını % 50 eksiğine kadar bu sarraflara kırdırmışlardır.
”Galata Bankerleri” diye bilinen bir tefeci tabakası esnafa, memurlara, saray mensuplarına, devlet adamlarına kısacası maddi sıkıntıya düşenlere çok yüksek faizle borç para vererek, çok büyük rantlar elde ediyorlardı. İşi daha da ileriye götürerek devlet kurmalarına bile yüksek faizle kredi verdiler. Osmanlı Devleti’ni ekonomik yönden çökerten en önemli etken, dış borç ve onun getirdiği faiz yüküydü. Bu borçların getirdiği faiz yükünün yüksek olmasının en önemli sebebi ise Galata bankerleri‘nin tefecilik oyunlarıydı.
Böylelikle Osmanlı Devleti, İngiltere ve Fransa’nın para tuzağına düşmüş, yüz yıl sürecek bir borç ödeme planına girmişti. Bu borçlar açıkları kapatamaz duruma gelmiştir. Osmanlı Devleti, bütçe açıklarını kapatabilmek adına aldığı bu borçları geriye ödeyemediği gibi, alınan borçların anlaşmalardaki faiz miktarlarını dahi ödeyemez hale gelmiştir. Zamanla alınan borçların faizleri anaparanın üzerine çıkmıştır. Alınan borçlara karşılık gösterilen Mısır vilayetinin gelirleriyle bazı liman kentlerinin gümrüklerinin gelirleri tamamen yabancıların eline geçmiştir.
Osmanlı Devleti’nin sıkıntılarına çözüm olarak kabul edilen borçlanma, sadece Osmanlı Devleti’nin sırtında bir yük olarak kalmamış, yeni kurulan Türk Devleti’nin bütçesine ağır yükler getirmiştir. Bu borçların bir kısmını Türkiye Cumhuriyeti, 1954 yılına kadar ödemiştir. Osmanlı’dan devralınan borçlar, 145 milyon Osmanlı Altın Lirası tutarında olup, o dönemin milli gelirinin yaklaşık % 65’ine denk gelmektedir. Mustafa Kemal ATATÜRK, öncelikle Düyun-u Umumiye‘nin görevine son verdi. Osmanlı Bankası’nın Merkez Bankası işlevini, yeni kurulan TC Merkez Bankası’na devrettirdi.
19.yüzyılda iflas eden Osmanlı İmparatorluğu’nda; Avrupa ülkelerinde başlayan sanayi devrimine ayak uyduramamasının sebebi ile üretimdeki ilkellik, vergilerin ve gelir dağılımındaki adaletsizlikler, kapitülasyonlar, yüksek faiz kıskacındaki bütçe, Galata bankerleri‘nden yüksek faizle alının yatırıma dönüşü olmayan cari borçlanmalar, ithalatın ihracata oranındaki olumsuzluklar, yolsuzluk ve de yoksulluk, ekonomiyi anlamayan Saray ve Mülki İdare… Maalesef, Osmanlı İmparatorluğu’nun vaziyeti böyle… Tüm olumsuzluklara en ağır darbeyi indiren de tefecilik işini ülkeler bazında yapan Galata bankerleri ve arkalarındaki emperyalist ülkelerden başta İngiltere ve Fransa gelmektedir.
Osmanlı İmparatorluğu, iktisadi kriterlere uygun bir sanayileşme politikasını oluşturamadı ve Rusya, İngiltere, Almanya, Fransa vb. ülkelere aleyhimize olan kapitülasyon adı altında tek taraflı ekonomik, hukuki, idari vb. hak ve ayrıcalıklar vermek zorunda kaldı.
Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünde yabancı devletlere verilen ayrıcalıkların, kısacası kapitülasyonların etkisi çok büyüktür. Bu süreç, 1838 tarihi İngiltere ile imzalanan Baltalimanı Ticaret Antlaşması ile başlamıştır. Bu süreçte İngiltere’ye bir sürü karşılıksız ticari tek taraflı ekonomik getiriler verilmiştir. Bu sayede Osmanlı sanayisi büyük bir darbe gördü ve de mali çöküntüsü hızlandı. İmtiyazlı devletler ve de şirketler artık Osmanlı İmparatorluğu’nu kemirmeye başladılar.
Yukarıdaki bilgiler ışığı altında; sanayileşme devrimiyle başlayan Endüstri 4.0’ı yakalayamamamız, hatta bu konuda çaba da gösterilmemesi, kısacası üretim odaklı olmayan, dış ticaret dengesi devamlı bozuk, adaletli vergi ve bölüşüm esaslı ekonomik politikalarının oluşturulamaması, yüksek enflasyon ve yüksek faiz oranları ile verimli bir ekonomik sürdürülebilirlik mümkün görünmemektedir.
İhracatımızdaki yüksek teknoloji olarak kabul edilen ürünlerin payının %4 mertebesinde olması çok düşündürücüdür. Montaja dayalı, yüksek katma değer üretmeyen teknolojiler ile Endüstri 4.0’ı yakalamamız çok zordur. Güzel ülkemde 2017 kurumlar vergisi ilk 10 içinde 8 bankanın olması da günümüz ekonomik sisteminin üretim odaklı yerine finans odaklı olması da üzerinde herkesin düşünmesi, sorgulaması gerekli bir sosyolojik, ekonomik ve de siyasal bir vaka olarak ele alınmalı diye düşünmekteyim.
Tarihimizden ders almanın zamanı geçmek üzeredir. Siyasetin girmediği, bilimsel eğitim politikası ile dünya gerçekleri ile örtüşen verimli, bilimsel verilere dayalı sonuçta Endüstri 4.0’ı kapsayan sanayi ve insan modelinin varlığı tek kurtuluş reçetemizdir.
Ulu Önderimiz Mustafa Kemal ATATÜRK‘ün, Kapitülasyonlar hakkındaki şu sözü çok önemlidir: ”Kapitülasyonların Türk Milleti için ne derece nefret edilen bir şey olduğunu size tarif edemem. Bunları diğer şekil ve namlar altında gizleyerek bize kabul ettirmeye muvaffak olacaklarını planlayan ve hayal edenler, bu konuda pek çok aldanıyorlar. Zira, Türkler kapitülasyonların devamının kendilerini pek az vakitte ölüme sevk edeceğini pek iyi anlamışlardır.”
Yine çok iyi bir konu ve başarılı bir yazı. Tebrikler
Tekrarını zevkle okudum.
Yeni yazılarınızı da dört gözle bekliyorum,
yüreğinize sağlık yazarım …
RAJİ Kardesim… teşekkürler. … selamlar
Kemal Abim. … teşekkürler
Gerekli bir konuya değindinoz tespitleriniz doğru.
Fevzi Arkadaşım. … çok teşekkürler. ..
Emeğinize yüreğinize sağlık Tansel Bey severek okudum.
Elmas Hanım. …çok teşekkürler. .. saygılarımla. ..
Kapitalist sistemde tüketimin had safhada olduğu bir dönemde diğer taraftan üretimin sıfırlanıp duşa bağımlı bir ülkenin ayakta kalması belli bir süreyi kapsar. Yani günü kurtarma çabası. Kaldı ki zor günler için bütçede de olması gerekenin olmaması ise bu süreci malesef daha hızlı ve daha çıkmaza sokar bu zamanlarda…yazınızdaki bilgiler tecrübe niteliğinde çok güzel değinmişsiniz tebrik ediyorum. Mesele tarihin tekerrür zamanlarında çözümdeki icraatların göze alınması. Kaleminize yüreğinize sağlık??
Çağla Arkadaşım. .. tarihi bilmek ve sorgulamak lazım. .. Korona virüsü … kapitalist sistemi sorgulayacaktir. .. Yaşadığımız tüm krizler … kapitalist sistemin açıklarını ortaya çıkarmakta. . Tek çare Kurtuluş Savaşından sonra Mustafa Kemal ATATURK nezdinde verdiğimiz Karma Ekonomik Sistemdir… Saygılarımla. ..
Elinize sağlık. Selamlar…
İdris Kardeşim. …. teşekkürler. … selamlar. ..
Emeğinize ve yüreğinize sağlık güzel insan.
Arife Hocam… teşekkürler. .. saygı ve sevgilerimle. ..
Yine müthiş bir yazı.diğer yazılarını sabırsızlıkla bekliyorum.sevgi ve saygı ile
AYTAÇ Kardeşim…. saygı ve segilerimle ..