Çok az miktarda (günde 50 gramdan az) karbonhidrat, bolca yağ ve biraz da proteinden oluşan diyetin adı ketojenik diyettir.
Standart tipte ketojenik diyet yalnızca yüzde 10 karbonhidrat, yüzde 20 protein, yüzde 70 yağdan oluşur. Karbonhidrat oranı yüzde 5’in altında, protein oranı yüzde 35, yağ oranı yüzde 60 olan bir yüksek proteinli ketojenik diyet tipi de vardır. Beş gün süreli standart ketojenik diyetler arasında, bir tür ödül gibi, iki gün süre ile yüksek karbonhidrat tüketilmesi de seçenekler arasındadır.
Bu tip beslenme tarzında diyetteki karbonhidrat oranı çok düşük olduğu için enerji ihtiyacı zorunlu olarak yağlardan karşılanır. Karaciğer yağları parçalayarak keton cisimcikleri adı verilen moleküllere dönüştürür. Bu moleküllerin kanda artmasına ketonemi adı verilir. İnsülin yokluğuna bağlı şeker hastalarında görülebilen ketoasidozisten farklı olarak kandaki keton cisimciklerinin miktarı kanın asit yöne kaymasına neden olacak kadar yüksek düzeye ulaşamaz.
Son yıllarda popüler olmasına, çoğunlukla kilo kaybı için ve bazen de diyabet tedavisine destek amacıyla kullanılmasına bakıp da bu diyetin yeni bir keşif olduğunu düşünmeyin. Ta 1924 yılında epilepsi tedavisinde kullanılmış bu diyet.
Keton diyeti ile kilo kaybının yanı sıra lipid profilinde de iyileşme olur. Total kolesterol ve trigliserid düzeyi düşer, HDL düzeyi yükselir. Yüksek yağlı diyete rağmen ortaya çıkan bu sonuç ilk bakışta şaşırtıcı gibi görünebilir.
İnsülin hormonu karaciğerde kolesterol sentezinde önemli rol oynar. Kanda şekerin yükselmesi insülin salgılanmasını uyardığına göre, karbonhidrat bakımından kısıtlı bir beslenme tarzının süreci tersine çevireceği ve karaciğerindeki kolesterol üretimimin de azalacağını söyleyebiliriz.
Bununla birlikte, keton diyetlerin bazı olumsuz etkileri de vardır. Bunlar arasında kas krampları, ağız kokusu, bağırsak alışkanlıklarındaki değişiklikler ve enerji kaybı bulunmaktadır. Bu nedenle, keto diyeti uygulanan hastaların hekimlerinin uygun görecekleri sıklıkta kontrol olmalarında yarar vardır.
Keton diyetinin yaşam boyu sürdürülmesi çok zordur. Kısa vadede olumlu sonuçları olsa da uzun vadede ölüm riskini arttırabilir.
16 Ağustos 2018 de The Lancet Public Health isimli tıp dergisinde yayınlanan bir çalışmayı özetlemek istiyorum bu makalemde sizlere.
15 binden fazla Amerikalı yaklaşık 25 yıl süre ile beslenmeleri bakımından incelenmiş. Günlük enerji ihtiyacının ne kadarının karbonhidratlardan sağlandığına bakılarak bu kişiler üç gruba ayrılmış:
50 yaşından itibaren orta derecede (Yüzde 50-55) karbonhidrat tüketenlerin ortalama yaşam süresi, Yüzde 40 tan az tüketenlerden dört yıl fazla, yüzde 70 ten fazla tüketenlerden ise bir yıl fazla bulunmuş.
Düşük miktarda karbonhidratla beslenenler, öğünlerinin geri kalan kısmında hayvansal protein ve yağ tüketiyorlarsa yaşam sürelerinde daha belirgin bir azalma belirlenmişken, düşük orandaki karbonhidrata ek olarak bitkisel protein ve yağla beslenenlerin ortalama yaşam sürelerinde artış bulunmuş.
Düşük karbonhidrata ek olarak hayvansal proteinlerin yüksek miktarda tüketildiği diyetlerde kronik inflamasyon (mikropsuz iltihap) sürecinin hızlanması nedeniyle kronik hastalıkların sıklığının artması ve yaşam süresinin kısalması söz konusudur.
Sağlık için en iyisi az ya da çok değil, her besinin ve elbette karbonhidratların da kararında tüketilmesidir.
Sağlıklı ve mutlu kalmanız dileğiyle.