Günün birinde ormanda seçim yapılmasına karar verilir.
Adaylar çıkar ve çeşitli vaatlerde bulunurlar.
Adaylardan biri seçimi kazanması halinde tüm yeşillere eşitlik vaadeder. Ve seçimi kazanır.
Yönetim esnasında yandaşlarına iltimaslı davranmaya başlar. Bu durum bir süre sonra ormanda rahatsızlık oluşturur. Ağaçlar rahatsızlıklarını iletmek üzere yönetime müracaat ederler.
Yönetici yaptığını şöyle savunur. Bütün yeşiller eşittir ama koyu yeşiller daha eşit der.
Kıssadan hisse anlayan anladı. Koyu yeşiller dışında sefalatte, meşakkatte eşitlik olduğu doğrudur.
İslâm dünyasında ne zaman ki insanlar arası özgürlük ,eşitlik ve adalet olmuşsa bilimsel anlamda gözle görülür bir aydınlanma ilerleme ve gelişme olmuştur. M. S 800-1250 .Avrupa ortaçağ karanlığı içinde bocalarken İslam dünyası İbn-i Sina, Biruni, Farabi, Uluğ Bey,Harezmi, gibi sayısız ilim adamı yetiştirmiştir. Ne zaman ki yasakçı zihniyet ve taassup hakim olmuş; ne ilim ne âlim kalmış.Avrupa rönesansı yaşarken biz hâlâ matbaanın caiz olup olmadığını, hattatların aç kalıp kalmayacağını tartışmışız.
Eğer referansımız gerçekten kuran -sünnet ve reşit halifeler ise bu konuda iki örnek vermek istiyorum.
İlki birinci halife Hz. Ebu Bekir(ra) dan.
“Ey Müslümanlar, sizin en hayırlınız olmadığım halde, sizi idare etmek üzere seçildim. İyilik yaparsam, bana yardım ediniz; kötülük yaparsam, beni doğrultunuz. Doğruluk, emanet; yalancılık da hıyanettir. Sizin yanınızda zayıf olanlar, benim yanımda güçlüdürler, ta ki inşallah onların bu illetini onlardan uzaklaştırayım. Yanınızda güçlü olanlar da, inşallah onlar üzerindeki hakkı alıncaya kadar, yanımda güçsüzdürler. Hangi İslam toplumu Allah yolunda cihadı terk ederse, Allah ona zillet ve aşağılık verir. Hangi Müslüman toplum arasında fuhuş yayılırsa, Allah onlara vereceği bela ve cezayı umumileştirir. Allah’a ve Resulü’ne itaat ettiğim müddetçe, “bana itaat edin! Şayet ben, Allah’a ve Resulü’ne isyan edersem, artık bana itaat yoktur.”
İkinci örnek ise adaletiyle meşhur ikinci halife Hz. Ömer (ra) dan.
“Hz. Ömer’in (r.a.) Abdurrahman (r.a.) adındaki oğlu Mısır’da iken, başka bir arkadaşıyla, her nasılsa yanılıp, bir defa şarap içmiş ve ardından hemen pişman olup, hem kardeşi Abdullah’a, hem de Mısır valisi Amr b. Âs’a (r.anhuma) gitmiş ve içki içmenin cezası olan hadd’i tatbik ederek kendisini temizlemelerni istemiştir. Amr b. Âs (r.a.), kendisine evinin avlusunda, sopayla haddi tatbik etmiş… Ancak kardeşi Abdullah (r.a.), hadiseyi ve uygulamayı babasına da duyurmayı uygun görmüştür.
Hadiseyi duyan Halife Hz. Ömer (r.a.), Vali Amr b. Âs’a (r.a.) haber göndererek oğlunu kendisine göndermesini istemiştir. Vali, “Allah’a yemin ederek Hz. Ömer’in oğlu Abdurrahman’a bir ayrıcalık yapmadığını, herkes için cezanın tatbik edildiği bir yer olan evinin avlusunda bu cezayı tatbik ettiğini” belirten bir mektup yazmış… Ve bu mektubu Abdullah b. Ömer (r.a.) vasıtasıyla göndermiş… Lakin Hz. Ömer (r.a.) oğlunun yanına gönderilmesinde ısrar etmiş ve nihayet gönderilmiştir.
Hasta ve bitkin bir vaziyette olan oğluna Hz. Ömer (r.a.) tekrar haddi tatbik etmek istemiş… Bunun üzerine Abdurrahman b. Avf (r.a.), “Hadd bir defa tatbik edilmiş” diyerek, ikinci kez haddin(ceza) uygulanmaması için ricada bulunmuştur. Ancak Hz. Ömer (r.a.), daha önceki hadd uygulamasına iltimas karışmış (torpil geçilmiş-kayırılmış) olabilir diye cezayı uygulamaktan vaz geçmemiştir. ”
Sözü Hürriyet şairi Namık Kemal’den bir beyitle bitirelim.
‘Ne efsûnkâr imişsin âh ey didâr-ı hürriyet
Esîr-i aşkın olduk gerçi kurtulduk esâretten. “