Kürtçe ve Arapça tabelada neden ısrar ediyorlar?

Yayınlama: 30.07.2024
A+
A-

1-Dil, egemenliği belirleyen bir kurumdur. Herkes Anadilini konuşmakta serbesttir. Ancak ikinci bir dilde tabela asamaz.
Tabela dayatmasının sebebi Egemenlik talebi ile ilgilidir. İkinci bir dilde tabela asılmasının kabulü “Egemenlik talebinin kabulü demektir.

Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanları Serra Bucak ile Doğan Hatun “Çok dilli belediyecilik kapsamında belediyelerin tabelalarını değiştireceğiz” derken “İşyerlerinde Kürtçe isimleri tercih edecek olan işletme sahiplerine vergi indirimi uygulayacaklarını ve Kürtçeyi resmi kurumlarda pekiştireceklerini” dile getirdiler.
Diğer DEM’li Belediye Başkanları veya yöneticileri Kürtçe tabela yarışına girdikleri yetmezmiş gibi yol işaretleri ve yollara yazılması gereken yazıları bile Kürtçe yazılmasında ısrar ederken, T.B.M.M’den Kürtçe Afiş ve Tabela konusunda serbesti istiyorlar.

Değerli Arkadaşlarım,
Bu ısrar nereden kaynaklanıyor, Bu masum görünen taleplerin arkasında neler yatıyor anlatalım!

Devlet; millet çoğunluğunun tarihi, dili, hukuku, kültürü ve değerleri üzerine kurulur. Böylece tutarlı, bütünlüğü olan ve uyumlu kurallara dayalı bir düzen ortaya çıkar. Zaten devlet düzen demektir.

Yerel veya ana diller ise, düzeni bozacağı için devletin kurumlarında yer alamaz. Ama toplum içinde serbestçe yaşanır, kullanılır. Uluslararası temel kural böyledir. Ülkemiz de bu kurala uyarak Türkçeyi devlet dili kabul etmiştir.

Bu, devletin her faaliyetinin, eğitim dâhil Türkçe ile yapılması demektir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti üzerinde Türkçeden başka bir dil ile tabela asılmasına evet demek vatan hainlerinin dış güçler ile ülkemize parçalamak için hazırladığı haince emellerine taviz vermek anlamına gelir.

Değerli Arkadaşlarım,
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin resmi dili Türkçedir. Bu Anayasa hükmüdür. Diyarbakır Belediyesi olsun veya başka bir Belediye söz konusu olsun hepsi resmi kurumdur. Kurumun adı ve hizmeti her ne olursa olsun Türkçe yazılır.

Hele bu iş milletin birer parçası olan etnik/ırk gruplarına göre yapılıyorsa, buna da devletin intiharı denir.

Bağımsızlığın en önemli unsuru olan dil bir anlamda millet demektir. Türk Cumhuriyetini parçalamak için faaliyette bulunanlar “Kimliklerine saygı Gösterilmediğini” söylemektedirler.

Hâlbuki hiçbir medeni Avrupa ülkesinde kimliği yaşamak bahanesi ile etnik bölücülük yapılmasına müsaade edilmez.

Batı her konuda çifte standart uyguluyor. Batı’nın gayesi Anadolu topraklarından Türk varlığını ortadan kaldırmaktır.

3-Değerli Arkadaşlarım,

Dil bir iletişim aracı olmakla birlikte, ondan daha fazlası olup sembolik bir güce sahiptir. Onu kullananlar kendilerini tanımlayarak ötekiler oluştururlar. Bu da bir gruba aidiyet duyma bağlamında bir kolektif kimlik verir.

Çünkü diller ortak bir kültürel yapının ve kimliğin oluşumunda ve nesilden nesile aktarılmasında önemli işlev görürler. Dolayısıyla uluslar için dil ulusun kültürünün en önemli deposudur.

Milliyet Duygusunda, Milli Tarih şuurunda, Milli Kültür de, Milli Dil de verilen taviz en az vatan toprağında verilecek taviz kadar önemlidir.

Kaybettiğiniz toprağı tekrar kazanabilirsiniz ancak Milli Meselelerde verilen taviz Bir Milleti toptan yok oluşa götürür.

Bizim Dilimiz Türkçedir. Türk milletinin Dili Kürtçe değildir. Kürtçe bir dil değildir. Lehçe bile değildir. Kürtçe 1820’lerden itibaren Anadolu’ya kök salan Misyonerlerin ülkemizi bölmek için oluşturdukları 200 yıldır süren bölücü çaba ile meydana getirmeye çalışıldığı bir Anadil biçimidir.

İngiliz Misyonerlerin Osmanlı Devletini Parçalama gayretleriyle eş zamanda süren Rus faaliyetlerinin Kürt Dili konusunda ki temsilcisi Rus Diplomat ve dil bilimcisi Vladimir Fedorovich MINORSKY 30 yıl çabasının sonucunda bile ” Kürtlerin bir kökeni var mıdır, yok mudur? İki tarafa göre de Kürt tarihi kitapları okudum ama hala beni tatmin edici bir gerçeği bulamadım. Kürt milliyetçileri tarihte Anadolu ve Mezopotamya’da yaşayan her halkı kendilerinin atası olarak kabul ediyor olabilirler. Sormak gerekir, Kürtçe kendine özgün bir dil midir? Niye başka dillerde olduğu kadar makul sayıda yabancı kelimeden çok daha fazlası var? Bütün dünyanın kabul ettiği tarih, gerçek tarihtir ancak. Masa başında ispattan yoksun tarih yazılmamalıdır. Kürtlerin kökeni, hep varsayımdır, tahmindir. Zaten dillerindeki kelimelerin menşeine bakarak ancak bu kadarı olabilir kanısındayım.” demiştir.
(Ethem XEMGİN. Kürdistan Tarihi. Doz Yayınları. 2. Rafael BLAGA. İran Halkları El Kitabı. 3. Ali Tayyar ÖNDER. Türkiye’nin Etnik Yapısı. Pozitif Yayınları 2002)

210 yıl önce Şark Meselesi, bu gün ise BOP planları çerçevesinde Lehçeden dil, dilden millet meydana getirme projesine karşı durmak hepimiz için önemli bir Ulusal Görevdir.

Büyük Önder “Türkçe konuşmayan bir insan Türk vatanına bağlılığını iddia ederse buna inanmak doğru olmaz.” diyordu.

Büyük Önder bir diğer konuşmasında “Türkçeyi Türkiye’ye hakim kılmak Tüm devlet yöneticilerinin en önemli ve en temel görevidir” diyordu

Büyük Önder ölüm döşeğinde “Bizim milliyetçiliğimizin esası dil birliğimizin korunmasıyla mümkün olacaktır” diyordu.

Sevgili Okurlar,
Kürtçe ‘ye pirim verilmesi Atatürk’ün milletleşme politikasının terk edilerek Türkiye’nin parçalanmasına yeniden destek verilmesidir.

Siyasi Kürtçüler Kürtçeyi sanki farklı bir dil hüviyetine sokarak “Kürt” adı altında yeni bir millet meydana getirerek Tıpkı 1830’da Yunanistan’ın kuruluşu gibi devlet içerisinden devlet çıkarmak istiyorlar.

Batı’nın Şark Meselesi = BOP =Türksüz Anadolu planı 100 yıl önce kaldığı yerden hızla devam ediyor. Bunun ilk adımı “İkinci bir dilin resmi kurumlarda kullanılır hale gelmesidir” İkincisi Anayasadan Türk sözcüğünün çıkarılmasıdır.

İçimizdeki ihanetlerin müşterek hedefi Etnik taassup ve PKK Türkiye’yi yönetmesi, Türklerin Cumhuriyetin kuruluşu ile elde ettikleri haklar PKK + HTŞ + Suriyeliler + Cemaatler + Dinci Parti vd ile paylaştırılarak, Türklerden arındırılmış bir Anadolu sürecine geçilmesidir.
BİZ BUNA ASLA MÜSAADE ETMEYİZ!

3- TÜRK DİLİNE İHANET VATANA İHANETTİR.

TÜRK CEZA HUKUKUNDA BÖLÜCÜ FAALİYETLERİN YETERİNCE TANIMLANMAMIŞ OLMASI ÜLKEYİ BÖLMEK İSTEYENLERİN İŞİNE YARAMAKTADIR.

Değerli Arkadaşlarım,
Siyasal topluluğun bütünleşme sürecinde tek bir ulusal dil ya da resmi dil kullanımı önemli bir unsurdur. Bu süreç, azınlık dil haklarına taviz verilmeksizin yönetimi de dahil tüm aktivitelerde resmi dil kullanımını içerir.

Dil bir iletişim aracı olmakla birlikte, ondan daha fazlası olup sembolik bir güce sahiptir. Onu kullananlar kendilerini tanımlayarak öteki oluştururlar. Bu da bir gruba aidiyet duyma bağlamında bir kolektif kimlik verir.

Çünkü diller ortak bir kültürel yapının ve kimliğin oluşumunda ve nesilden nesile aktarılmasında önemli işlev görürler. Dolayısıyla uluslar için dil, ulusun kültürünün en önemli deposudur.

Etnik ve Dini taassubun yalanlarla kendilerine kalkan yaptıkları Osmanlı Devletinin (1876 Kanunu Esasi) Anayasasında bile :
Md 1. Osmanlı Devleti, ülkesiyle bir bütündür, hiçbir gerekçeyle bölünemez.
Md.18. Devlet hizmetinde olabilmek için “Devletin resmi dili Türkçeyi bilmek ve konuşmak şarttır.” denilmektedir.

1924 Anayasasına bakalım :
1924 Anayasası: Md 2- Devletin Resmi dili Türkçe’dir. Md. 88-Türkiye halkına din ve ırk farkı gözetilmeksizin vatandaşlık itibariyle Türk denir. 1961 ve 1982 anayasalarında da devletin kimliği, egemen Türk Milletin kimliğidir

AİHM içtihatlarına bakalım:
Dil, egemenlik haklarındandır. Kamu kurumlarında devlet dili esastır. Bir dilin siyasi, kamusal ve resmi kullanım alanı ile özel, kültürel ve günlük kullanım alanı farklıdır. İdari konularda isteyen istediği dili kullanma özgürlüğüne sahip değildir.

Milletvekilleri mecliste istediği dilde konuşma yapmaz. Düşünceyi açıklama hürriyeti, dil hürriyetini içermez.
İsviçre Federal Mahkemesi; vatandaşların anadili hangisi olursa olsun, resmi dil dışında başka bir dille okul açılmaz, eğitim ve öğretim talebinde bulunulamaz.

Mahalli dillerin, veya bölge insanları arasında konuşulmasına engel yoktur. Ancak onun resmiyet kazanması, önce milleti, sonra da ülkeyi böler. “Yaptık da bölündü mü?” diyenlere, ülkenin haline bir bak demek gerekir.

Ulusal Egemenlik, iffet ve namus gibidir, bölünemez, ortağı olamaz, esasları değiştirilemez. Hele parti iktidarlarının egemenliğin sahibini değiştirme hak ve yetkisi hiç yoktur. Demokrasi ve özgürlük bireyle ilgilidir, egemenlikle değil.

Batıda hazırlanan proje ve politikaların alt yapısı yasa teklifleri dershaneler okullar üniversitelerde kürsüler ve tabelalar oluşturuyorlar. Hükumetlerin görevi Batının ülkemizi bölmek parçalamak için hazırladığı oyunları yeni tavizlerle kabullenmek değil ihanete dur demektir.

Diyarbakır’da 2006 yılında en kritik dönemlerin birinde 2 Km Türk Bayrağının eteğine yapışan On bin civarında Diyarbakırlı vatandaşımızla birlikte muhteşem bir bayrak yürüyüşü yaptık. Diyarbakırlı vatandaşlarımızın “Her şey vatan için”,” Ne Mutlu Türk’üm Diyene” şeklindeki haykırışları tüm bölücülerin suratlarında bir Osmanlı tokadı gibi patlamıştı.

İktidar veya Muhalefet partilerinden talebimiz Kürtçe Arapça tabela afiş veya her türlü tanıtımın yasaklanması, tüm vatan sathının Bayraklarla donatılması, Ülkemizin dağına taşına Türkçe vatan sevgisi uyandıracak deyişlerin nakşedilmesidir.

TANER ÜNAL

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.

Clicky