SİYASETNAME adlı eser, NİZÂMÜLMÜLK (1018 – 1092 – Fars) tarafından kaleme alınmış olup, siyaset, tarih ve anı niteliğindedir.
SİYASETNAME, devletin nasıl yönetilmesini, yönetime ait temel ilke ve düşünceleri, yöneticilerin görev ve sorumlulukları olduğunu, bunları yerine getirirken nasıl çözümler bulunması gerektiği hakkında somut, pratik ve uygulanabilir bilgileri önerdi.
Yöneticilerinin, halkına nasıl davranması gerektiğini, muhaliflerle olan ilişkilerini tüm devlet yapısını, adalet ve ahlaki sistem içerisinde, öyküler, fıkralar ve öğüt yolu ile anlatarak siyasi, ahlaki, sosyolojik mesajlar verdi.
NİZÂMÜLMÜLK; Selçuklu Devleti’nde, Alparslan ve Melikşah dönemlerinde, 30 yıla yakın vezirlik yapmış ve (Vezir; İslam devletlerinin hükümdardan sonra gelen en yetkili yöneticisi.) 72 yaşında öldürülmüştür.
SİYASETNAME; ‘’Yöneticilik Sanatı’’ anlamına gelmektedir.
NİZÂMÜLMÜLK; ise ‘’Devletin Düzeni’’ demektir.
NİZÂMÜLMÜLK, vatandaşların zulüm ve haksızlığa uğramaması ve devlet kapısının mağdurlara çare yaratması gerektiğini savunmuştur.
SİYASETNAME adlı eser, günümüz yönetici kademesindekilere örnek teşkil edebilir. Yeter ki bu bilgileri, olayları o günkü koşullar açısından değerlendirip, günümüz yaşamına uyarlayabilsinler.
Maalesef, yıllar önce yazılan bu bilgiler ve örnekler, günümüz yöneticileri tarafından yeterince anlamlandırılmamıştır. SİYASETNAME, bugün bile siyasetle uğraşanlara ve yöneticilere yol gösterecek değerdedir.
Yaşadığımız küresel bir dünyada, tüm değerlerin yavaş yavaş yok olması SİYASETNAME’nin önemini artırmıştır.
SİYASETNAME’yi okuduğumda, bana çok ilginç gelen konuları yazmak gereğini hissettim:
‘’Saltanat, zulüm ve gaddarlıkla kalıcı olamaz.’’
‘’Alemin Efendisi, Saltanatı; şunu kesinlikle bilmelidir ki, o büyük gün, hükmettiği halka dair bizzat kendisi hesap verecektir; bu hesabı başka birine havale etmesi söz konusu olmayacaktır. Halkın işlerinden habersiz olmamalı.’’
‘’Elinden geldiğince, halkla bütünleşmesi, birlik olması, halka zulmeden elleri kırıp, zalimlerin zulmünden halkı koruması sonucu, halkının hayır duaları kıyamete kadar onun ruhuna ulaşır.’’
‘’Padişahın görevlendirdiği , vergi memurları, eğer kanunlara aykırı iş yapar veya halktan vergiyi fazla alırlarsa, fazla aldıkları parayı geri alıp, azlederek, sürgün etmelidir.’’
‘’Kadılar, (Kadı: hukuki anlaşmazlıkları sonuçlandırıp, hükme bağlayan kişi.) Allah korkusuyla günah işlemeyen ve halkın malında gözü olmayanlar görevlendirilerek, gerektiği miktarda maaşa bağlanmalıdır. Müslümanların malları ve canları üzerinde söz sahibi olduklarından, rüşvet almamaları gerekir.’’
‘’Padişah, ilimle dost olursa, hiçbir iş ilimsiz olmadığından, iki cihanı da elde etmiş olur, cehalete de rıza göstermez.’’
‘’Padişahların, ordu ve halkın durumunu uzak veya yakından bizzat araştırıp, ne olup bittiğini az veya çok bilmesi gerekir. Böyle yapmazsa hata ve gaflete düşer, halk bunu onun gafil, ihmalkar ve gaddar biri olduğuna yorar. Memlekette fesat ve adaletsizlik alıp başını yürür. Bunu padişah ya bilir ya bilmez. Bilip de tedbirini alamazsa onlar gibi zalimdir, çünkü zulme rıza göstermiştir.’’
‘’Saray harcamalarını denetleyen bir vekilin bulunması oldukça önemlidir.’’
‘’Padişahın, önemli bir olay karşısında ihtiyarlara, bilginlere ve dostlara danışıp bilgilerini alması gerekir. Alimlere danışmadan icraatta bulunan hükümdarlar bencil ve zayıf görüşlüdür.’’
‘’Halkın huzur içinde yaşaması ve yem, yiyecek sıkıntısı çekmemesi gerekir.’’
Adaletin olmadığı bir ülkede, yönetim zaafı oluşarak, halk nezdinde güvensizlik duygusunu yaratacaktır. ‘’Adalet mülkün temelidir.’’ kavramının içinin boşaltılarak, ‘’mülkün’’ yani ‘’Devletin’’ adaleti yönlendirmesi tehlikelerin en büyüğüdür.
Montesquie’nin, ‘’Kuvvetler Ayrılığı’’ veya ‘’Güçler Ayrılığı’’ kavramı; yasama, yürütme ve yargı güçlerinin birbirlerinden bağımsız olduğu bir devlet yapısı, maalesef güzel ülkemde, kavram kargaşası yaratarak ‘’Güçler Birliği’’ aşamasına gelmiştir.
Bence, yönetici durumunda olan kimselerin bu aşamalarda aldığı eğitimlerde, Platon’un ‘’Devlet’’, Montesquieu’nun ‘’Kanunların Ruhu’’, Nizamülmülk’ün ‘’Siyasetname’’ ve Grigory Petrov’un ‘’Beyaz Zambaklar Ülkesinde‘’ kitaplarını mutlaka okumaları ve üzerinde çalışmaları gerekmektedir.
Yürütmenin, yargı üzerindeki her türlü müdahalesi olumsuz sonuçlar yaratacaktır. Vatandaşların, devlete olan güvenini sarsacak, yabancı sermayenin yatırım yapmasını ve her türlü yabancı fon ihtiyacının yüksek bedelle karşılanması sonucunu doğuracaktır.
Yargı, yasama ve yürütmeden bağımsız değilse, hürriyet ortamı olamadığı gibi kişilerin can ve mal güvenlikleri de sağlanamayacaktır. Yargıdaki keyfilik ve biat kültürü eşitsizliği, güvensizliği kısacası adaletsizliği yaratır.
Yargı bağımsızlığı, bir ülkenin geleceği için çok önemlidir. Yürütmenin emrindeki yargı, adalet duygusunun yok olmasını yaratır. Baroların, ‘’çoklu baro’’ uygulaması ile siyasetin içerisine yönlendirilmemeleri gerekir.
SİYASETNAME, yöneticilerin hesap verebilmeleri, vatandaşlarına, zulüm ve eziyet çektirmemeleri, vatandaşlarından korkmadan, onlarla birlikte yaşamaları gerektiğini, halkın vergilerle boğulmaması, yöneticilerin kaprisleri ve kibirleri yüzünden devleti felaketlere sürükleyecek kararları tek başına almamasını, ülkeyi, bilimsel yöntemlerle yönetmesi vb. konuları gayet açık ve net bir şekilde açıklar.
Ayrıca, sarayın harcamalarının denetiminin yapılmasından bahsetmesi ilginçtir. Sayıştay’ın yaptığı denetimlerin karşılığının olmaması, kıt olan kaynakların sorumsuzca ve hoyratça harcanmasına sebep olmaktadır.
Adalet olmayan yerde, huzur ve bereket olmayacağı gibi hoşgörü ve ahlak da olmaz…
Elbette, SİYASETNAME’de katılmadığım birçok konu olsa da, o çağa göre epeyce ilerici bir durum tespiti yapılmıştır…
Bilim, akıl ve hoşgörüden uzak, kibir sendromuna yakalanmış bir siyaset anlayışı, yöneticilerin elinde patlamaya hazır bir bombadır. Bombanın da ne zaman patlayacağı ve ülkeye nasıl zarar vereceğini kimse düşünmek bile istemeyecektir.
Çağdaş bir Türkiye arzu ediyorsak, ‘’Siyasetin de Siyasetnamesi’’ olmalıdır!
Tarih tekerrürden ibaret olsada, adaletsizliğin tekrarı olmamalıdır. Tekrarı durumunda zulmün ve yok oluşunda devamı demektir. Kaldı ki tarihi yeterince bilsek adaletin tüm çağlarda ülke bekası için elzem olduğunu daha iyi anlayabiliriz. Yüreğinize sağlık çok güzel ve düşündürücü bir yazı olmuş…sevgi ve selamlar…
Çağla Arkadasım…çok çok teşekkürler….selamlar….
Devletin dini adalettir! Adaletten yoksun her yapı yıkılmaya mahkumdur! Elinize sağlık. Selamlar, saygılar.
İdris kardeşim… çok haklısın. ..Adalet kavramının içi boşaltıldığında nelerin kaybedileceğini düşünmek bile istemiyorum. ..
’Saltanat, zulüm ve gaddarlıkla kalıcı olamaz.’’
Yüreğine sağlık yazarım …
Raji Kardeşim… çok çok haklısın…. teşekkürler…
Siyasetname yapabilmek için cahil degil bilgili olmak gerekir.Bilgili kişiye olayi anlamasi icin tek delil yeter.Bu anlamda Mevlana nin bir sözünü hatırladım. “Bir delil ile 40 alimi yendim ; ama 40 delil ile bir cahili yenemedim ” Eline emeğine sağlık.
Çok teşekkürler… saygılarımla. ..