Türk milliyetçiliği, her türlü soslu hastalığa kapalıdır!

A+
A-

Son zamanlarda Türk milliyetçiliği maalesef birilerinin elinde bazen devlet denilen mekanizma korumacılığına indirgenirken, bazıları tarafından da hem Türk milliyetçiliği hem de Türklük kavramına yüklenile anlamlar içimizi dağladı. Bu kadar pervasızca iğfal edilmek istenen Türk milliyetçiliğini bir kez daha ilmi temeller üzerinde irdelemek zorundayız.

Türk milliyetçiği, Türk’ün tarih sahnesine çıkışıyla başlar. Bu vesile ile milli devlet ve millet anlayışı ne Batı’dan gelen etkilenmeler, ne de entelektüel çevrelerin çabasıyla gerçekleşir. Bir zaruret sonucu ortaya çıkar ki; İstiklal Savaşımız, bunun en güzel örneğidir. Cumhuriyet’in ilanı ile temellenmeye başlayan ve daha sonra elde edilen başta Türk devleti olmak üzere hukuki kazanımlara rağmen Türk milliyetçiliğinin 1944 yılına kadar aksiyoner bir kimlik kazanamadığını görmekteyiz. Gerçi tarihi süreç içerisinde birçok düşünürün bu alanda hizmetleri görülmektedir.

Bu çalışmalar özellikle Yusuf Akçura, İsmail Gaspıralı ve Ziya Gökalp ile sağlam bir zemine oturur ama 1944 milliyetçilik olayı bir kırılma noktasıdır. Bu tarihten itibaren devlete dayanmayan ve sivil alana çekilen bir milliyetçilik dönüşümü gerçekleşir. Bu dönemde siyasal bir zemine oturan Türk milliyetçiliği, Başbuğ’un çabalarıyla bir dünya görüşü halini alır. Başta Prof. Dr. Erol Güngör, Seyit Ahmet Arvasi Hoca’nın ve birçok düşünürün katkısıyla bütün problemlere kendi içinde çözümler üreten bir paradigmaya dönüştürme çabasına girilir.

ŞAHIS MİLLİYETÇİLİĞİ OLAMAZ

Bu süreçte fikri tartışmalar aynı zamanda sonraki dönemlerde ayrışmaya da vesile olabilecek kırılmalara sebep olur. Bu yeni anlayış, Türk milletini belirleyen unsurlardan sadece biri olan dini asıl belirleyici hale getirerek cemaat-tarikat gibi alt öbeklere kapı aralar. “Kanımız aksa da zafer İslam’ın, Tanrı dağı kadar Türk, Hira dağı kadar Müslüman” gibi ilmi bir özelliği olmayan, millet realitesine uymayan soslu cümlelerle Türk milliyetçiliği özünden koparılmak istendi.

Türk milliyetçileri Türkçüdür; Türkçülük, Türk milliyetçiliğinin adıdır. Bu durum karşısında Atatürk milliyetçiliği tabiri 1980 ihtilali ile anayasamıza girmiş bir ibaredir. Kültürde süreklilik önemlidir; kültürün bir unsurunu şahsileştirdiğimiz zaman “süreklilik” özelliğini devre dışı bırakmış oluruz. Dolayısıyla tarihin büyük bir kısmını “ötekileştiririz.” Şahıs milliyetçiği olamaz. Bu anlayış aynı zamanda Atatürk’ü de anlamamaktır. Peki; doğru olarak anlayabilmemiz için nasıl bir bakış açısına sahip olmamız gerekir?

Türk milliyetçiliğinin kaynağı, referansı ve öznesi sadece Türk milletidir. Türk milliyetçiliği sivildir. Her türlü ferdi özgürlüklerin önünü sonuna kadar açar; sosyal, siyasal, mezhep, meşrep, bölge ve etnik milliyetçiliği reddeder.

Öncelikle Türk milliyetçiliğinin; millet sevgisine dayanan, tarih birliği şuurundan, Türk karakterinden oluşmuş birleştirici kapsayıcı bir kavram olduğunu bilmeliyiz.

Kültür; bir toplumun tarihsel süreç içinde meydana getirdiği ve kuşaktan kuşağa aktardığı her türlü maddi ve manevi unsurların toplumun hayat tarzı haline gelmesi, içselleşmesi demektir.

ASLOLAN TÜRK MİLLETİDİR

Millet bu anlayış üzerine inşa edilir. Aidiyet ya da kimlik, ırk üzerine değil, kişiliğimizle bütünleşmiş olan kültürle somut bir isme dönüşür. O da Türk ya da Türk milleti şeklinde ifadesini bulur. Bu durum, aidiyet anlayışının temelini kültür kabul etmektedir. Bu özelliğinden dolayı Balkanlardan, Kafkaslardan gelen birçok topluluk bu hareketin öncülüğünü yapmıştır. Zira asırlarca yönettiği ülkelere asimilasyonu değil, kendi kültürlerini muhafaza etmeleri için her türlü imkânı hazırlamıştır.

Uzun asırlar birçok coğrafyada hüküm sürmesi, onun fetih anlayışı ile diğer toplulukların istilacı anlayışları arasındaki farktan kaynaklanmaktadır.

Devlet, toplumun örgütlenmiş halidir; milletine tavır alan değil onun bütün özellikleriyle kurumsallaşmış bir teşkilattır. Bunun yanı sıra kutsal ve dokunulmayan bir kuruluş da değildir. Tam tersine kutsal kabul edilen değerleri, sembolleri korumakla yükümlü olan bir örgütlenmedir; kültürel yapının bütün özelliklerini içine sindirmiş bir teşkilatlanma özelliği gösterir.

Türk milliyetçileri için aslolan Türk milletidir. Milleti yaşat ki devlet yaşasın anlayışı tarihin derinliklerinde gelen bir vizyonudur Tür milliyetçilerinin.

Türk milliyetçiliği başta kendi Hinterlandı olmak üzere Türk dünyası ile sosyal, ekonomik, kültürel, siyasal bağlarla yeni birliktelikler oluşturmayı hedefler. Bu birlikteliklerle birlikte İslam dünyası ve bütün devletlerle bağlarını stratejik ve ekonomik ihtiyaçlar ölçüsünde güçlendirmeyi amaçlar. Dünya barışının sağlanmasında başat bir güç olmayı amaçlar.

HER FERT, TÜRK MİLLİYETÇİSİDİR

Bütün milletlerin mutluluğunu, ekonomik refahını, bireysel özgürlüklerini savunur. Sadece Türk dünyası ve İslam dünyasına değil, bütün insanlığın problemlerini kendi problemi kabul eden demokratik, sivil ve barışçı bir özellik arz eder dersek doğru tanımlamış oluruz. Bu noktada milli değerlerin evrensel boyutlara çıkarılmaya çalışılması da önemlidir.

Türk milliyetçileri, ülkemizde yaşayan herkesi Türk milletinin bir ferdi olarak görür. Bütün yerel kültürleri bir zenginlik kabul eder. Ancak başat kültür ile yerel kültürleri aynı seviyeye getirerek ve toplumu çözülme sürecine götürme gibi paradigma değişikliğine izin vermez. Zira farklılıkların bir zenginlik, folklorik öğe olarak varlığını sürdürmesinde kastedilen bu farklılıkların ayrışmaya zemin hazırlamak değildir. Tarih hafızası çok kuvvetli olan bir milletiz. Dün bu konularda oynanan oyunları tekrar servis edenlere Türk milliyetçileri prim vermez.

Türk dilini; bilim, sanat, edebiyat ve felsefe dili yapmak; Türk milliyetçiliğinin amaçlarındandır. Edebiyat, sanat, felsefe anlayışlarını Türk kültürü üzerine inşa eder. Kültürün her alanında adeta bir Türk izi bırakacak nitelik taşıyabilmeyi kendine hedef olarak görür. Folklorundan müziğine, plastik sanatlarından edebiyatına, düşünce sistemlerinden bilimsel çalışmalarına velhasıl her konuda bir Türk Rönesans’ını amaçlar.

DİN BİREYSEL BİR TERCİHTİR

Türk milliyetçiliğinin din ile ilişkisi, her zaman istismara açık bir alan olarak karşımıza çıkmıştır. Bazen muarızlarımızın saldırıları, bazen kendi içimizden Türk milliyetçiliğini kavrayamamış zavallıların saçma yorumlarıyla temiz ve pak olan Türk milliyetçiliği basit hesaplar uğruna kirletilmiştir. Bir millette mensup olmanın doğuştan gelen bir statü, bir din ya da eş seçmenin sonradan tercih edilen bir durum olduğunu anlamamak için çok mu araştırmak gerekli(!) Din ile ırkı birbirinin alternatifi ya da karşıt gibi gösteren zavallılara cevap vermeye bile gerek yok.

Din insanlığa dolayısıyla bütün ırklara gelmiştir. Bir dine mensup olmak için ırkı değiştirmenin mümkün olmadığını bazı zavallılara maalesef anlatamadık. Bir dine mensup olmak demek o ırkın tamamının o dine mensup olması demek de değildir. Türk ırkına mensup olmak, doğuştan gelen bir statüdür. Din bir tercih olduğu için Macarlar, Gökoğuzlar, Bulgarlar Hristiyanlığı seçmişlerdir. Başka bir dine mensup olmak Türk olmaktan çıkarmadığı gibi, Müslüman olmak da Türk olmanın öncelliği değildir. Din sonuçta bireysel bir tercihtir.

Evet; Türkler İslamiyeti kabul ettikten sonra din, toplumda moral ve motivasyon gücünü, birlik ruhunu güçlendirmiştir. Aynı şeyler diğer dinlere sahip Türk boyları için de geçerlidir.

Türk milliyetçiliği ekonomik sistemini de milletin temel dinamiklerine dayanan ve toplumun bütün katmanlarına refahı getirmeyi amaçlayan bir modeldir. Kapitalizmin sınırsız kazanma arzusu için bütün yolları mubah sayan anlayışı, milletimizin ekonomik modeli olamaz. Bireyin yaradılışındaki o muhteşem ruh-beden dengesini ekonomik sistemi için model kabul eder. Ne kazanma arzusuna karşı çıkar, ne de materyalist bakışı bir amaç haline getirir.

TÜRK MİLLİYETÇİSİNİN ÖZELLİĞİ NEDİR?

Tüm bu bilgiler ışığında en önemli nokta ise eğitim sistemi ile ilgilidir. Türk gençliğinin, milli ve manevi değerlerine bağlı, bilim ışığında geleceğin Türkiyesi’ni omuzlayacak şekilde yetiştirilmesi önemlidir. Bu sistem; Türk gibi düşünen, dünyayı Türkçe okuyan ve Türkçe temellendirebilen bir anlayış üzerine inşa edilmektedir.

Türk milliyetçisi; dik duruşuyla ne şahısları kutsallaştırır, onlara karşı el pençe durup şahsiyetçiliğini kaybeder ne de kültürümüzün temel normlarını hiçe sayan saygısızlığı bir meziyet görür.

Türk milliyetçisi; ne ideolojik bağnazlığa düşer, monokratlara karşı iki büklüm olur, parti fetişizmine kapılır, ne de kitle partisiyiz diye değerlerinden ve ilkelerinden vazgeçer.

Türk milliyetçisi; yalan yanlış algılara karşı tarihten gelen asil duruşuyla akıl, bilim ve birey olmanın sorumluluğu ile aziz milletimize hizmet etmeyi kendisine şiar edinen üstün bir ahlakın abidevi kişiliğidir.

Türk; Türk milletinin varlığına kendini adamış Oğuz Kağan’dan, Gazi Mustafa Kemal’e gelen çizgide Türk’ün kutlu yürüyüşüne adanmış ulvi bir ismin adıdır.

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.

Clicky