Burada biraz edebi sanat kullanmak gerekir sanırım. Akşam saatlerinde Amasya’ya ulaştık.
Bizleri sekizgen şekilde tasarlanmış ve hâlen faal olan tarihi bir medresede karşıladılar. Ecdadın ilim adamına ve öğrenciye ne kadar ihtimam gösterdiği mimari şaheserden anlaşılıyor. Şehzadeler şehri Amasya aynı zamanda dönemin en ünlü alimlerini de barındırmıştır.Seni nasıl tasvir edeyim bilemiyorum,insan ister istemez şehrin büyüsüne kaptırıyor kendini. Sanki zaman yolculuğuna çıkmışız. Dik kayalık yamaçların arasında dar bir vadi ve ortasından geçen Ab-ı Hayat Yeşilırmağın iki yakasına bir medeniyet inşa edilmiş. Coğrafya kaderdir sözünün doğru olduğunu düşünmeden edemiyor insan. Adım başı bir mimari güzellik karşılıyor sizi. Estetik açıdan son derece mükemmel. İçerisinde kimbilir ne saadetler,ne acılar yaşanmış konaklar hâlâ hizmet vermeye devam ediyor. Camiler, okullar, kışlalar hastaneler çeşmeler, daha neler neler. Gökyüzünden şehri izleyen kale surları. Ferhatla Şirinin aşkı kaleden de büyük. Amasya’yı tanımlamak gerekirse aşk şehri demek en isabetli tarif olur.Gözü gönlü zengin,zarif insanların yaşadığı mutluluk merkezi şehir. Saklı kalmış bir cennet. Gecesi ayrı, gündüzü ayrı güzellikte göz kamaştırıcı efsaneler ülkesi Amasya. Yeşilırmak,içindeki saltanat kayıkları, suyla müziğin dansı insana binbir gece masallarını çağrıştırıyor.
Şehrin imar ve ihyasında emeği geçen herkesi tebrik ediyorum.Şehir turizmde hakettiği noktada. Hem esnafı hem yönetimi yani resmi ve sivil herkes üzerine düşenin farkında.
Hani eskiler şöyle derler” Yediğin içtiğin senin olsun. Gördüğün güzellerden haber ver. ” Belki görmeyenler için mübalağa yaptığım sanılabilir. Ancak aksine kelimeler kifayetsiz kalır o güzelliği tarif etmekte.
Kafilemizi ağırlayan il müftüsü ve personelinin candan sıcak ve samimi ilgilerine arkadaşlarım adına kocaman bir teşekkür etmek istiyorum.
Gündüz de kahvaltıdan sonra yine yaya olarak gezilebilecek önemli yerleri dolaştık. Arkeoloji müzesi ve hüsnü hat müzesini, II.Bayazıt camii’ni, şifa haneyi, daha ismini sayamadığım bir çok yeri gezip gördük. Öğle yemeğinde il müftüsü ve il milli eğitim müdürü bizlere eşlik etti. Yemekten sonra vedalaşmadan önce Osmancıklı olan iki arkadaşımız batı istikametine gidecek olanları orda ağırlamak istediğini,arzu edenleri beklediğini söyledi. Kafilenin yarısı yani kırka yakın arkadaş teklifi kabul etti. İstikamet Osmancık deyip yola revan olduk.
Osmanlının en büyük hattatlarından şeyh Hamdullah Efendi’nin bir dörtlüğü ile yazıyı tamamlayalım.
“Tamah ettim semeğe
Muska yazdım köpeğe,
Ya geçsin tazıları
Ya dayansın köteğe. “