Ben Ekonomist Değilim!

A+
A-

Ekonominin kendine göre dinamikleri ve gerçekleri vardır. İktisat bir bilim dalıdır, buna uyulmadığı zaman ekonomik krizin gelmesi kesindir.

“Faiz sebep, enflasyon neticedir” varsayımı, bilim dışı sadece bir varsayımdan ibarettir.

Güzel ülkem, bilim dışı bu varsayımların oyuncağı olmamalıdır. Faiz, küresel emperyalizmin yaramaz çocuğu olup, bizleri sömürmeye devam etmektedir. Faiz, gerektiğinde iktisat bilimi esaslarında elbette artırılır. Bunu nas’a, kısacası dinsel duygulara bağlamak, bilim ile bağdaşmaz.

Madem dinsel duygular bu kadar rehber ediliyor; şans/kumar oyunları, alkol ve pavyon vb. eğlence yerlerinden alınan vergiler hakkında neler düşünülüyor!!! Güzel ülkemdeki bankacılık sektörü, geçen seneye kıyasla ilk 4 ayda karlarını % 300’ün üzerinde artırırken, siz eyyyyyyy…. yöneticiler, insanları bu küresel emperyallerin kucağına neden attınız…

TCMB’nin, TÜİK, Çaykur, TCDD, RTÜK vb. tüm kurumların başına, siyasetin emir kulu olmuş ve biatçı insanları atayarak belli bir zaman aralığı kazanabilirsiniz.

Ama şu bir gerçek ki… İktisat bilimi karşısında bu zihniyet ile güzel ülkeme ve bizlere (emekli ve çalışan emekçilere, esnafa, çiftçimize kısacası herkese) çok büyük zararlar vermekte, vermeye de devam edecektir.

Büyüme rakamlarında iyiyiz diyoruz ama, sürekli borçlanan / borçlandırılan, kamu kaynaklarınca desteklenen inşaat sektörü haricinde büyüdük denilemez.

İşsizlik, enflasyon, iç ve dış borç, CDS rakamları, kişi başına düşen milli gelir, TCMB net döviz rezervi, kur, milli gelirden pay alan alt gelir grubu, vergiler içindeki dolaylı vergilerin yüksekliği vb. gibi bir çok “ekonomik veride” dünyada ilk sıralarda istek sorun büyüktür.

Ekonominin tüm verilerinde, olumsuz yönde dünya rekoru kıran bir ülkenin bireyi olmaktan dolayı üzgünüm.

Keşke bu rekorları, sporda, sanatta, bilim dallarında, edebiyatta, müzikte, satrançta aklınıza gelebilecek birçok dalda kırabilsek.

Politika faizinin % 14 olduğu bir ülkede eğer enflasyon, resmi rakamlara göre % 73,50 ama hissedilen rakam % 100’ün üzerinde ise, sorun çok büyüktür. Elbette tasarruf sahipleri / yatırımcılar dövize yönelecektir. Dünyanın hangi ülkesinde bizde olduğu üzere, kendi milli parasına güvenmeyip, bankalardaki döviz mevduatının, TL mevduattan daha fazla olduğu kaç ülke vardır. İnanın ben hiç zannetmem, yoktur, olamaz da…

Bankaya gittiğinizde, gerçek piyasa faizinin % 30’a dayanmasının ne bir iktisadi, ne piyasa gerçekleri, ne de ahlaki ve vicdani bir sebebi olabilir. ABD, İngiltere, İsviçre, Brezilya, S. Arabistan, Katar, Kuveyt vb. ülkeler  faiz artışına giderken, bizler inat ve bilim dışı şekilde ”faiz silahını” kullanmamakta ısrar ederek, kur artışının önüne geçemiyoruz.

Dövizdeki artışı, piyasaya döviz sürmekle önleyemediğimiz ortamda, tüm suçu benim de dostlarımla birlikte 9 yıl önce Bursa’da katıldığımız “Gezi Eylemleri”, “Muhalefet” ve “Dış Güçler”e bağlamanın sebebi, beceriksizlik, işin ehli olmayan insanların kamuda iş başında olmaları ve milli egemenliğe dayanan parlamenter sistemin yerine, partili başkanlık sistemin varlığıdır…

Lütfen şunu unutmayalım; TCMB’nin net döviz rezervi eksi de, enflasyon, işsizlik, yüksek iç ve dış borç, düşük milli gelir ve gelir adaletsizliğin yüksek olduğu güzel ülkem, en kısa sürede uygulanan ekonomik politikalardan ters dönüş yaparak kurtulabilir.

1985’li yıllarda başlayan “Savunma Sanayi” hamlemizdeki yerli üretim, elbette bizleri çok mutlu etmekte ve desteklemekteyiz. Bu tür başarılara karşın, dışarıdan dolar bazında % 10 oranında faiz ile borçlanıyor isek,yoruma gerek kalmıyor.

Bu ekonomik verilerle ancak günü gün ederiz ve hep “konuşur-sitem” ederiz, sorunları öteleriz.

Ekonomik, siyasal ve toplumsal gücümüz var ise her koşul ve ortamda emperyal güçlerle baş edebiliriz.

Bizleri öteleyen, ayrıştıran ve kapsam dışı bırakan siyasi iktidarın söylemleri, hiçbir sorunun üstesinden gelemez.

Milli egemenliğimizin en önemli unsuru ”Kuvvetler Ayrılığı” ilkesini uygulamaktan geçer. Yasama, Yürütme ve Yargı erkleri/güçleri birbirlerinden bağımsız olabilmelidir. Birbirleriyle iç içe geçmiş, ”denge ve denetleme” mekanizmalarının olmadığı ”partili başkanlık sisteminde”, ”Kuvvetler Birliği” ilkesi geçerli olduğundan dolayı, gerçek demokrasi unsurları hiçbir zaman oluşamaz.

Lütfen bir düşünelim, hangi ülkede Meclis’in kabul ettiği bir kanunun, bir gece aniden partili cumhurbaşkanı tarafından tek taraflı iptal edilebilsin.

Sanayileşme adına, tarım sektörünü ”üvey evlat” muamelesi ile tarımda dışa bağımlı hale getirdik. Pandemi ve Rusya/Ukrayna savaşı bizlere, tarım sektörünü ihmal etmemizin acı yönlerini gösterdi.

Köyden, kentlere göçü bir başarı gibi algılamak, taşımalı eğitim sistemi ile köyleri okulsuz bırakmak, Büyükşehirlerdeki tüm köyleri ”mahalle” ismi adı altında kabul etmek, kırsal kesime çok büyük yaralar açmıştır.

Öncelikle, sermayeye hizmet eden KKM (Kur Korumalı Mevduat) ve Dövize endeksli Yap-İşlet-Devret modellerinin bütçeye getirdiği ağır ekonomik yüklerden bir an önce vazgeçmemiz gerekir. Dünyanın hiçbir ülkesinde uygulanmayan ve ekonomik olmayan bu ve benzeri faaliyetlerden bir an önce kurtulmamız gerekir.

İktisat eğitimi aldığım Uludağ Üniversitesi’nde (Altıparmak’taki, tarihi “Akademi” binasında) değerli hocalarım, onları saygı ile anmaktayız. Bizlere öncelikle ekonominin bir “güven” olduğu hususunu zihinlerimize kazıdılar. Onların ne kadar haklı olduklarını şimdi çok daha iyi anlıyoruz…

Güven… Güven… Güven…

Bizler tüm ekonomik verileri gözlemleyip analiz edebiliyoruz ama ya Ankara…

Sağlık, sevgi ve hoşgörü ile kalınız…

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 2 Yorum
  1. İdris SEVER dedi ki:

    Elinize emeğinize, sağlık. Selamlar, saygılar…

    1. Tansel Saylı dedi ki:

      İdris Kardeşim, ekonominin kendi dinamikleri ile yönetildiği günlere…