AKP iktidarı, sağ olsun bize hem demokrasinin, hem de özgürlüğün değerini öğretti.
“Düşünüyorum, öyleyse varım!”
Bu söz Batı medeniyetinde aydınlanma çağının kapılarını aralamıştır. Skolastik egemen yapıya son vermiştir.
Var olmanın ilk şartı düşünebilmektir.
Düşünmenin olduğu yerde ne biat, ne de yığın vardır.
Kamikazeler düşünenden değil, biat edenden çıkar.
Düşünmede; uhrevileştirilmiş (!) kişilikler değil, düşünen insanlar vardır.
Düşünmede saçmalıkların tevili yoktur. Her mesaj olduğu gibi algılanıp değerlendirilir.
Düşünme, demokrasi kültürü içinde kendine yer bulur.
Demokrasi hür düşüncenin yeşerdiği, farklı düşüncelere tahammül edildiği, halkın iradesinin yönetime yansıdığı bir rejimdir. Demokrasi salt oy çokluğuyla iktidara gelenlerin istediğini yaptığı bir yönetim şekli değildir. İktidar kadar muhalefetin de uyması gereken evrensel değerlerle bezenmiş demokrasi kuralları kişiye ya da bir zihniyete göre evirilemezler.
Demokrasi kültürü demokrasi yönetimi kadar önem arz etmektedir. Basın yayının doğru haber vermesi, basın ettiği açısından vazgeçilmez varoluş kuralıdır. Halkta oluşacak kanaatler ve yargılar basın yayının vereceği doğru haberlerle şekillenmektedir.
O halde demokrasilerde basın yayın ne iktidar, ne de bir zümrenin tekelinde olmamalıdır. Eğer basın yayın özelliğini yitirmiş ve bir grubun algı operasyonuna hizmet ediyorsa orada demokrasi kültüründen bahsedemeyiz. Oluşturulan yapay kanaatler, yargılar toplumda onarılmaz yanlış sonuçlara bizi götürebilmektedir. FETÖ terör örgütü bu araçlarla canavarlaştı ve bu millete uçaklarla bombalar yağdırdı.
Demokrasi ancak demokrasi kültürüyle bir anlam kazanacaktır. Kendisi gibi düşünmeyeni yok etmeye çalışan, etkisizleştiren ya da devlet kadrolarını yandaşlarıyla mülakat adı altında usulsüz yollarla doldurup bürokrasiyi şekillendiren anlayışın adı demokrasi değil, bilindik şark kurnazlığıdır.
Demokrasi kültürü, hür eğitim, hür basın yayın ve hür düşünceyle yetişmiş insan topluluğu ile bir hayat tarzına dönüşebilir. Demokrasi kültüründe ne “altın nesil”, ne “dindar neslin” yeri yoktur. Demokrasilerde fikri hür, vicdanı hür insan modeline ihtiyaç vardır. Mensubu olduğumuz inanç sisteminden Türk irfanına kadar hep fikri hür, vicdanı hür insan nesli yeğlenmiştir.
Zihni dogmalarla şekillenmiş, vicdanı ideolojik bağnazlıklarla kararmış insan modelleri ancak 15 Temmuz gecesinde olduğu gibi saçmalıklarını gerçekleştirmek için kamikazelik yapabilirler. Bunlar insan değil, şartlandırılmış insan tipinde insanın vasfını yok eden narkozlu şakirtler olabilir.
Demokrasi kültürü, hür irade ve vicdanen onaylanmış erdemli davranışlar manzumesidir. Birilerinin talimatıyla irade dışı dediğimiz reflekslerle hareket edenlerin yönetim şekli değildir. Pavlov’cu eğitim ve yaklaşım ancak despotizme hizmet eder.
Demokrasi kültürü özgürlük ile ancak anlamlı olabilir. Demokrasi, “ikra” emriyle insanı okumaya, sorgulama ve düşünmeye sevk eden bir medeniyet mensuplarının anlayacağı bir kültürdür.
Talimatlarla hareket eden başbakanından bakanına, vekiline, vali ve kaymakamına kadar insanların değil, meşru hukuka ve kamu düzeninin bağlayıcı kararlarıyla görevini yapan, tercihini meşruiyet içinde ve özgürce kullanan insanların yönetim şekildir.
Partisinin kurullarını devre dışı bırakan, kapalı kapılar arkasında senaryoyu başkalarıyla yazıp milletvekillerine, teşkilatına zorla, despotça uygulayan, karşı çıkanı iftirayla bitirmeye çalışan, gammazlayan, ihraç edenlerin demokrasiyi ağızlarına alma hakları olmadığı o kültürü de hazmedemeyenlerin demokratlığı da söz konusu olamaz.
Velhasıl demokrasi; demokrasi kültürü ve özgürlüklerin kullanılmasıyla ancak vücut bulabilir. Liderler monokrasisi sadece despotizm ile ifade edilebilir. Hür düşünen, vicdanıyla yaptıklarını sorgulayabilen, ilmin rehberliğinde toplumların geleceğini şekillendiren, farklılıkları tahammül edenlerin ancak kültür ve medeniyetleri inkişaf ettirmesi mümkün olabilir. O halde yol göstermemizde ilimi, karar vermemizde irademizi ve bunları sorgulamamızda vicdanımızı kimseye ipotek ettirmeyelim.
Kütle olmayalım, birey olalım vesselam.