ERDEK’ten, İki Güzel Anı…

Yayınlama: 29.01.2025
A+
A-

Erdek, bizler için yazın deniz, kışın ise zeytin kokusunuz, içimize sindiği tüm güzellikleri yansıtır.

Bu güzellikler, belki de küçüklüğümüzden, günümüze birçok değeri de yansıttığı içindir ki, Erdek özel ve güzeldir.

Bu güzellikleri yaşamak için Erdek’te olmak, insana ayrı bir huzur ve güven verir.

Tarihi geçmişi ve günümüzde ne yazık ki kirletilerek yansıyan kalıntılar da olsa, halen Erdek’e olan bağlılığımız sürmektedir.

***

Erdek/Ocaklar Köyü’nde, anne tarafından akraba olduğumuz ve yıllardır yakından tanıdığım ilginç ve kendine özgü yaşam felsefesi ve mantığı ile yaşayan (Mırık) Süleyman Öksüz

Akrabalık sebebiyle, 1970’li yıllarda mesleği ’küfe’ imalatı olan rahmetli (Mırık) İsmail Öksüz, yani Süleyman Abinin babası.

Mırık kelimesini araştırdığımda karşıma birçok anlam veren ifadeler buldum. Bu ifadeler; mücadeleci, çamur, balçık, küskün, öfkeli, yüzü asık, sevinç, mutluluk, zayıf, cılız, hastalıklı, samanlık vb.

Tabi ki, o günün şartlarında bu unvan yukarıdaki hangi kelimeye karşılık verildi, bilmek zor.

Mırık Süleyman kimdir ?

Her zaman gibi, onunla içtiğimiz çaylar eşliğinde, uzun uzun sohbetlerimizde aklıma takılan soruları sormakta ve ondan da çok sıcak ve samimi aldığım cevaplar beni her daim şaşkına çevirmektedir.

Mırık Süleyman, 71 yaşında olup, 1980 yılından itibaren tam 45 yılını kendi kayığında, yaşamını geçiren özel bir insan.

Evet, bizlere şaka gibi gelecek ama tüm yaşamını ‘yaz/kış’ bir kayıkta geçirmek bizler için ne ifade eder…!

Elbette, bizlere saçma sapan, hatta imkansız, sürdürülemez gibi gelse de o, yaşamının 45 yılını kayıkta geçirmiştir.

Mesleği, eskiden inşaatlarda soğuk demir bağlama işçiliği, çobanlık, balıkçılık olup, kısacası yaşamımda tüm zor meslekleri yapmanın verdiği izler ellerinde ve yüzünde kendini göstermektedir.

Yaşamı hep gurbetlerde ve ev ortamından uzak ara geçtiği için, hayatını ev yerine çok mutlu olduğunu hissettiğim kayığında geçirmesi, bizler adına çok şaşırtıcı olması iken, ondaki mutluluk bizleri şaşkınlığa götürmektedir.

Ama, önemli olan bir şeyi yaparken ve yaşarken mutlu olmak değil mi ?

Kısacası onun mutluluğu değil mi ?

***

Ocaklar Köyü’ne ne zaman gitsem kayığı, çay bahçesine yakın denizde ya da karada. Renginden ve üzerinde yazılı ‘Öksüz 10’ yazısından o kayığın ‘Mırık Süleyman’ Abiye ait olduğunu anlarız.

Öksüz 10’un anlamını sorduğumda, ölenlerle birlikte toplam kardeş sayısının 10 olduğunu belirtti.

Ocak 2025 ayının ilk haftası içinde, Ocaklar Köyü/mahalle’de, her zamanki gibi sevgili Süleyman Sürgit Abimizin ‘Keyif Aile Çay bahçesinde’ otururken, Mırık Süleyman Abimiz geldi ve çok uzun bir sohbete başladık.

Sohbet esnasında, sandalıyla balıktan dönen bir arkadaşını görüp, bizden izin isteyip oraya doğru yöneldi. Beş dakika sonrada yarım kg. civarında istavrit balığını alıp, etrafımızda 9-10 kediye nispet, elindeki balık torbasını ağacın en yüksek yerine asması bizleri çok güldürdü.

Aklıma hemen ‘balık kavağa çıkınca‘ atasözü geliverdi, hep birlikte gülüştük.

Evet, ‘Mırık Süleyman’, en sonunda balığı ağaca çıkarmıştı…!

Hava öyle mi öyle güzel martılar ve karabataklar, bizlere gösteriş yapar misali tüm hünerlerini göstermekteler. Belki de bizlerden gelecek yemlerin telaşını hissettiriyor da olabilirler.

‘Mırık Süleyman’ abimiz ile yıllara dönük siyaset, tarih, edebiyat dolu sohbetimiz, akşam üstünün gelmesiyle, kayığının arka tarafında zeytinyağında, ‘istavrit tava’ yapabilme telaşıyla sona erdi.

Ona, sağlıklı uzun yıllar diliyoruz…

***

Güzel Erdek’imizin önemli bir turizm alanı olan ‘Kyzikos Harabeleri’, Kapıdağ eteklerinde Bandırma- Erdek karayolunun üzerinde kurulmuştur. Yöre tarihi, Neolitik (M.Ö. 6. bin) ve Kalkolitik (M.Ö. 5. bin) döneme kadar inmektedir.

Yapılan kazı çalışmaları sonucunda Romalılar’dan, Persli’lere kadar pek çok medeniyet bu bölgede yaşamıştır.

Erdek Açık Hava Müzesi, güzel Ülkemde kurulan ilk açık hava müzelerinden birisidir. Kyzikos Harabeleri olmak üzere bölgedeki antik alanlardan çıkarılan birçok eser buradadır ama maalesef, önünden geçildiği halde pek de ilgi çekmemektedir.

***

Erdek Hükümet konağı ile hastane arasında kalan ve önünden binlerce kişinin geçtiği halde maalesef fark edilmeyen iki muhteşem anıt eser, bizleri de şaşırttı.

Bir tarafta, Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Atatürk (KURAN 1948), diğer tarafta İsmet Paşa (İnönü) (YAŞATAN 1948)

Bu iki özel anıt, 1948 yılında Erdek’imize armağan edilmiş olup, emeği geçenlere teşekkürler.

‘KURAN’ ve ‘YAŞATAN’, iki güzel kavram ne de güzel, bu eserlere can ve hayat vermiş.

Tahminim, bu ifadeleri yansıtan heykeller, başka hiçbir yörede yoktur.

Ama ne yazık ki, önünden geçildiği halde fark edilmeyen, ‘silik’ olması sebebiyle gözlemlenemeyen bu iki özel heykelin, okunur hale gelmesi için tüm Erdek’ lilerin çaba göstermesini bekliyoruz.

Şahsım adına, gerekli yere başvuru yaptığım halde, bir sonuç alamadım.

***

“Erdek!, Erdek!” diyordu ağaçlar, kuşlar bile

Eşsiz güzellik önünde tabiat geldi dile

Oturup da sahilden seyrederken denizi

Dalmışken rüyalara, dalmışken hülyalara

Batan güneşin rengi kızartırken benizi

Bir el beni götürdü bilinmez dünyalara’’

Prof. Dr. K. Hüsnü Can Başer’in dizeleri ne de güzel anlatıyor Erdek’i…

Sağlık, sevgi ve hoşgörü ile kalınız…

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.

Clicky