Geçmişten bir anı

Yayınlama: 16.03.2025
A+
A-

Geçen yıl Stuttgart’da Türk kültür merkezi’nde yaptığımız bir konuşmada bazı tespit ve eleştirilerimiz olmuş, buna karşı merkez yöneticisi arkadaş “biz bu vatanı karşılıksız seviyoruz. ” demişti. (Sanki biz sevmiyor muyuz.)
Cumhur ittifakının ortağı olarak MHP ve ülkücülerin devlette uzman Çavuşluk ve özel hareket polisliği dışındaki kadrolarda olmayışı sürekli namlunun ucunda oluşları ,halbuki ülkücülerin arasında yetişmiş ve liyakatli kadroların daha önemli ve etkin görevlerde getirilmeyişi; örneğin, genel müdür, vali, birim başkanlığı., il müdürlüğü ,veya rektörlük gibi alanlarda isimlerinin anılmayışı, külfet- nimet dengesi bakımından orantısız bir durum olduğunu vurgulamıştım. Aynı konuşmada iktidarın Akp kanadında adalet ve liyakata bakılmaksızın yaş ve tecrübelerine önem verilmek sizin çeşitli makam ve mevkilere atandığını vurgulamış, eğitimci olmam dolayısıyla eğitim öğretimde yaşanan ve bizzat şahit olduğumuz olayları dile getirmiştim.
Yani özetle ülkücü ve samimi Türk milliyetçisi gençler her devrin mağduru ifadesini kullanmış ve ülkücü kadroların haklarını savunmuştum.

Bu iddiamın arkasındayım. Çünkü basın ve sosyal medyada çok sayıda örnek göstermek mümkündür.Bizzat yaşadığım ve şahit olduğum şu olay belki bir fikir verebilir. İki satır resmi yazı yazmayı beceremeyen birine 100 tam puan verip kentin en gözde okuluna müdür olarak atayabiliyorlar. Aynı müdür bulaştığı bir taciz olayı sonrası savcılıkça tutuklanıyor. Meslekte duayen olmuş bir yığın başarı belgesine sahip aralarında kendiminde olduğu16.000 okul müdürü ve yardımcısı 2014 yılında sırf sendikasından ve Türk milliyetçisi olması sebebiyle bir kalemde görevden alınmış, mahkeme kararları usulen uygulanmış ,bu gün göreve başlatıp ertesi gün tekrar görevden alınmış, girilen mülakatlarda soru yazılı,cevap sözlü ve kayıt kuyut yok cevapların doğru bile olsa ispat etme imkanı yok. Ve orda puanlar kasten kırılarak yine kul hakkına girilmiştir. Yediğimiz soruşturmalar da cabası.
28 şubatlı yıllarda geçirdiğimiz onca soruşturma ve geri alınan sürgün canımızı hiç bu kadar acıtmamıştı
Oylarımızla meclise yolladıklarımızdan bir Allah kulu çıkıp da kamudaki bu kıyımı dile getirip bir tek laf etmemişti. Diğer partilerin kendi mensuplarına gösterdiği ilgiye hep gıpta ettik ve sahipsizliği mize yandık.
Teşkilat başkanı arkadaşımız elbette bu yaşanılan mağduriyetleri bilmediği için ömrünün elli yılını MHP’li ve ülkücü olarak yaşamış olan şahsıma karşı alınganlık göstermiş olabilir. Hakkım helal olsun ben dargın değilim.
Merhum M. Akif Ersoy’un şu mısralarıyla yazımı bitiriyorum.
“Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.”
Doğruya doğru, yanlışa yanlış derim vesselam.

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.

Clicky