Hani derler ya, ‘’en son söylenecek sözü başta söyleyeyim.’’
Evet, ‘’Marmara Denizi’nde, oluşan müsilaj tehlikesinin önüne geçmek için en önemli önlem, Nilüfer Çayı’nın acilen temizlenmesidir. ‘’
Dereleri, ovaları, dağları, gölleri vb. nedense mavi ve yeşil olan her şeyi kirletme veya ranta kurban etmeye çok eğilimliyiz, nedense.
Biz doğa severler, doğanın yeşiline, dinginliğine ve güzelliğine hayran iken, bazıları arkalarındaki siyasi gücü de kullanarak doğaya ‘rant’ gözlüğüyle bakmaktadırlar. Ne yazık ki bu süreç, rantçıları kazandırmaya da çok elverişli.
Toplumsal birliktelik ve hak arama çabaları da maalesef istenildiği seviyeye gelemedi.
Yaşadığımız çevre ve coğrafyaya sahip çıkamadığımız için, önümüze dikte edip getirilen birçok çağdışı karar ve uygulamalara uygun yaşamak zorunda bırakılıyoruz.
***
Bursa ovası ve çevresinin derelerini ve Çayırköy Ovası’ndan, Ayvalı Dere’yi alan Nilüfer çayı, daha sonra Susurluk Çayı ile birleşerek Karacabey Boğazı’ndan, Marmara Denizi’ne dökülür.
Bölgemizdeki fabrika kimyasal atıklar, evsel ve hayvan/bitkisel üretim tesisleri, son zamanlarda artan OSB’ler, ne yazık ki kirliliğin ana sebepleridir.
Denetimsiz ve başı bozukluk sebeplerle, doğal çevre ekosistemi bozularak, Marmara Denizinde oluşan müsilaj, tüm canlıların yaşamını sonlandırdığı gibi, geçimini balıkçılık ile sağlayan insanlarımıza da zarar vermektedir.
***
Nilüfer çayının kirliliği maalesef tüm Marmara Denizini kirletmeye devam etmektedir.
Oluşan kirli süreçten acilen çıkabilmenin yolu, tüm toplumsal dinamiklerin, derneklerin, stk’ların, doğa ve çevre örgütlerinin, kurum ve kuruluşların, öncelikle de o yöre halkının öncülüğünde ki kitlesel eylemleridir.
Bu süreç hiç de zor değil, yeter ki örgütlenme ve hak arama süreçlerini yasal zeminde arayabilelim.
Bursa Büyükşehir – Osmangazi – Nilüfer – Mudanya – Karacabey Kent Konseyleri, DOĞADER, çevre köy muhtarlar/halkın katılımı ile ilgili ‘’Nilüfer Çayı Temiz Aksın !’’ konulu eylemi, 26 Ocak tarihinde Karacabey/İnkaya Mahallesi/köyünde, gerçekleştirdik.
Yine, aynı birliktelik eşliğinde, 02. Şubat tarihinde (Dünya Sulak Alanlar Günü) ‘’İznik Gölünü Savunacağız !’’ adlı etkinlikte, sanayi kuruluşları tarafından gittikçe suyu çekilen İznik gölünü kurtarma eylemi de gerçekleştirildi.
Bu süreçte kısaca neler yapıldığını ve kamuoyunu sürekli bilgilendirerek, çözüm sürecine katkıda bulunan değerli çevreci ve bilim insanlarının görüşlerini aktarıyorum;
DOĞADER Başkanı Murat Demir ;
‘’Nilüfer ve Nilüfer’le birleşen diğer derelerimiz Bursa’ya girdiği andan itibaren bu yolculuklarını tamamlayana kadar onlarca, yüzlerce sanayi kuruluşu tarafından kirletilmektedir.
Bu işletmelerin büyük bir bölümünde arıtma tesisi yoktur, olanların da arıtmalarını düzenli çalıştırmadıkları ortadadır. Hâl böyle olunca da doğanın bizlere armağan ettiği Nilüfer ve onu besleyen bütün su kaynakları, bir daha geri dönüşü olmayacak bir şekilde kirletilmektedirler.’’ (hekimcebakis.org › makale › nilufer-cayinin-bursa-oykusu)
DOĞADER Başkanı ve Yönetim Kurulu Üyelerinin, bu süreçte örgütleyici ve eylemci duruşu ile ilimizdeki tüm doğa ve çevre kirliliğine karşın aktif katılımı için, teşekkürler.
***
DOĞADER Yönetim Kurulu üyesi Sedat Güler’in, tarafıma yaptığı açıklama ;
‘’Uludağ’ın kalbinden tertemiz doğup, Bursa sanayisi tarafından kimyasal atık haline getirilen Nilüfer çayının hikayesidir bu.
Doğa yürüyüşçülerinin iyi bildiği; Soğukpınar köyünün üstündeki vadiden doğan Aras şelalesi, Nilüfer çayının ana kaynağıdır. Aras şelalesi dere yatağında içilen su, Bursa içme suyundan çok daha kalitelidir.
İrili ufaklı derelerle birleşip, Bursa içinden geçen yolculuğu, 200 km’lik bir yolculukla Marmara denizine dökülür.
Bursa şehir merkezi ve köylerinin içinden geçerken, Bursa’nın merkezindeki, doğusundaki, batısındaki sanayi tesislerinin diğer derelere arıtmadan boşalttığı kimyasal atık, Nilüfer çayıyla birleşir ve artık denize kavuşmasına fazla kalmadan tamamen (Alman dere, Samanlı, Panayır, Ayvalı dere) kimyasal atık olur. Yaz sonu kuraklığında, Uludağ’dan gelen su azalmasına rağmen, sanayi tesislerinin yer altından çekip kullandıkları temiz suyu da kirletir, derelere deşarj eder ve kent merkezinden geçen Nilüfer çayının su debisi azalmaz.
En korkutucusu Nilüfer çayıyla sulanan tarlalar ve bahçelerdeki sebzeler, meyveler; ülkemizin her evin sofrasına gelir.
40 yıldan bugüne artan kirlilikle kronik kanser haline gelmiş Nilüfer çayı, artık halk sağlığını da etkiler.
Ne yazık ki sorumluluğu olan Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü, şimdiye kadar radikal önlemler alıp, kirleten tesislere ceza veya kapatma yaptırımı uygulaması gerekirken, sadece olan bitene seyirci kalmaktadır.
Bursa ve ilçelerindeki tarım alanlarında bu suyla sulanan sebzeler ve meyveler, çocuklarımızın da geleceğini yok ediyor. Kırk yıl önce Nilüfer çayından tutulan balıklar pazarlarımızda satılırken, artık içinde hiçbir canlı yaşamıyor.
Arık ülkesini, toprağını, çocuklarını seven ve düşünen herkesin bu kangren olmuş Nilüfer çayı kirliliğine haykırması ve sorumlu kurumlara buna son verilmesi için baskı uygulaması gerekiyor.’’
Sevgili Sedat Güler Kardeşim, ne de güzel anlatmış bu uzun süreci.
Elbette Nilüfer çayımız, birdenbire kirletilme di. Uzun bir süreç olup, gerekli önlemlerin alınmaması sonucu karşımıza, denizlerin müsilaj ile kaplanması haline kadar geldi.
Bu uzun süreçte, Valilik, Belediye, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, yöre halkı, stk’lar, baro, vakıf ve dernekler, doğa severler vb. karşılıklı olarak birlikte olmak zorundadır, başka bir yöntem de yoktur.
Kanun ve yönetmeliklerin açığından faydalanarak, rant amaçlı kazanımlar doğaya ve süreçte sağlığımıza zarar vermektedir.
‘’Yaşamak! Bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine bu hasret bizim!’’ (Nazım Hikmet)
Başka bir söze gerek var mı ?
Sağlık, sevgi ve hoşgörü ile kalınız…
Ya arkadaşlar biz siyasi değiliz vatandasiz belediye başkanını biz seçiyoruz onlar siyasi millet vekillerinin biz seçiyoruz peki onlar bu şehirde yaşamıyorum neden bizlere bu zulümü yaratıyorlar biz asıl onlar vekil bunu vatandaş olarak ne zaman bileceğiz sabrımızı ölçmeyi bıraksınlar artık bizlerin canı burnumuzda
İsa’cığim, çok çok haklısın. Maalesef Nilüfer çayının kirliliği yıllardır devam ediyor ve herkes seyrediyor, yeter artık…
Denizlerimiz ve su havzalarımız kirliliğin pençesinde. Bu konuda belediyelerin yaptırım gücü artırılmalı ve ellerindeki bu gücü etkin olarak kullanabilmeliler ki su kaynaklarımızı koruyalım ve kirliliği önleyebilelim. Aksi halde her geçen gün durum kötüye gidiyor.
Ayrıca bu tür etkinlikler için emeği geçen herkese çok teşekkürler. Saygilar
Hüseyin’cigin, maalesef kanunların açık maddelerini bularak işin içine siyaset de girince ortaya maalesef böyle cevre cinayetleri çıkıyor…