Felaket dediğimizde aklımıza ilk gelen olgu, güncelliği sebebiyle deprem felaketidir. Güzel ülkem, tüm doğal zenginlikleri yanında, doğal felaketlerdeki can ve mal kayıpları açısından da maalesef, dünyanın en önde gelen ülkelerinden birisidir.
Bilim ve akıl eşliğinde her türlü kayıpların önüne geçilebilme şansı varken, olaylara ‘kader’ olgusuyla yaklaşmak ve topluma bu duyguyu aşılamak, önlenemeyecek derecede kayıplara yol açacaktır.
6 Şubat 2023 tarihinde, 11 ilimizi kapsayıp on binlerce vatandaşımızın canına mal olan ve toplumu derin üzüntüye boğan deprem gerçeği, bizlerin daha bilimsel önlemler almamızı sağlamalıdır.
Ama ne yazık ki, günler geçtikçe bu deprem olgusunu, toplum olarak zihnimizden ve yaşamımızdan atmak üzereyiz.
Yaşanılan acı gerçekleri gördükten sonra, bizlerin en büyük beka sorunlarından birisi de deprem gerçeğidir, diyebilirim.
Depremin acı ve kayıplarının en yoğun yaşandığı illerimizden birisi olan Adıyaman’a, TDF (Türkiye Dağcılık Federasyonu) 2. safha, Kızılay’a destek deprem gönüllüsü olarak gitmeye karar verdik.
Bursa dağcıları olarak 10 kişilik gönüllü grupta, Gürsel Saylı, Metin Enengin, Metin Tatar, Semra Tatar, Nazan Özdündar, Deniz İnan, Yusuf Emre Şipka, Davut Sarı ve Oğuzhan Kobal gibi değerli arkadaşlarımız ile yola koyulduk.
Orada kaldığımız süreçte, ekip ruhu ile, kapasitemizin üzerindeki gayret ve emek harcayarak, haksızlıklara karşın dik duruşumuz, birbirimize saygımız ve en önemlisi elbirliği ile kenetlenerek verilen işlerin en iyisini yapmanın onuru ve gururunu hep birlikte yaşadık.
Yeni tanışmış olmamıza rağmen, birlikte omuz omuza çalışma zevkini bulduğumuz için, tüm arkadaşlara ayrı ayrı teşekkür ediyorum.
Amacımız, yokluklar içinde var olmaya çalışan insanlarımıza, yalnız olmadıkları hissini vermek, tüm olumsuz şartları onlarla birlikte yaşayabilmek ve elimizden geldiğince yardımda bulunmak.
11 Mart gecesi, Adıyaman’a ulaşıp, bizlere verilen çadırlara doğru yola koyulduğumuzda, daha ilk saatlerde gördüğümüz acı gerçekler bizleri şaşkınlığa yöneltti.
Tarımsal alan üzerine ‘rant’ odaklı, en az 10-12 katlı plansız yapılmış binalarda, gece de olsa, herhangi bir yaşam belirtisi görememek, bu depremin ne kadar büyük olduğu düşüncesini bizlere hissettirdi.
Konaklayacağımız çadır bölgesine giderken, araba içinde birbirimize üzülerek bakmamız ve düşünmemiz, aklımdan çıkmadı.
Orada kaldığımız sürede, bizlerin ulaşım işlerimizi üstlenen Mustafa Yakışan arkadaşımızın deprem konusundaki sözleri, depremin zararlarının, görüldüğünden daha çok olduğunu anlamamıza sebep oldu.
Kızılay’ın, biz gönüllülere Adıyaman’a yüksekten kuşbakışı bakan, Seyirtepe civarında kurduğu çadırlara yerleşmemiz de ayrı bir anı olarak zihinlerimizde kaldı.
Konaklayacağımız 4 kişilik çadırlarda, 7 kişinin kalacak olması gerçeği, bir anlık şaşkınlığımızın ardından, deprem gerçeğini düşünerek, tüm olumsuzlukları umursamaz hale gelmemize sebep oldu.
Kaldığımız çadır ile tuvalet arası yaklaşık 250 mt. civarında olup, sabah erken saatlerde koştura koştura ve de yağmur altında kısa mesafe koşucuları edasıyla amacımıza ulaşmak, biz 60 yaş üstü gençler (Gürsel Saylı, Metin Enengin ve ben) için önemliydi, başardık. Çünkü, 10 kişilik deprem gönüllüsü grubun en yaşlıları bizlerdik.
Durmadan, rüzgarla birlikte şiddetli yağan yağmur, benim hatam sebebiyle çadırımızın yanlarından su alması sonucu, giysilerimin bazıları ıslandı. Yukarıdan az da olsa buhardan damlayan su damlacıklarını sorun etmek gibi bir lüksümüz de yoktu, olamazdı da. Aklımızda deprem gerçeği ve on binlerce insanın ölmesi vardı…
Yağmurdan korunmak için, çadır içine aldığımız ayakkabılarımızın ‘organik’ kokusu ayrı bir olaydı. Kendimi Sivas’ta, askerlik görevimi yaparken kaldığımız koğuş günlerimde hissettim. Ayakkabılarımızı çadır içine almaktan başka çaremiz yoktu.
7 kişilik çadırın en sonunda olmam ve yataklarımızın neredeyse bitişik olması sebebiyle, çadırın kapısına yürüyerek ulaşmak ve dışarı çıkabilmek, tel üzerinde denge sağlamaya çalışan ‘cambaz’ estetiği ile gerek ayakta, gerekse emekleyerek başarabilmek gerçekten zordu.
Daha, ilk gece Seyirtepe’den, Adıyaman Ovası’na baktığımızda, sadece sokak lambaları ile az katlı evlerin ışıklarının yandığı gerçeğini gördük.
Gecenin sessizliğinde, koskoca şehir bizlere; acıların, yokluğun, çaresizliğin, tükenmişliğin, bitkinliğin ve belirsizliğin karanlık yüzünü göstermekteydi.
Gece, yol boyunca gördüğümüz apartmanlardaki yaşam belirtilerinin olmayışı gerçeğini, gündüz gözüyle daha iyi görmemize sebep oldu.
Son yıllarda, tarım arazileri üzerine plansız şekilde bilim dışı ‘rant’ odaklı dikilen, 10-12 katlı binaların, deprem sonrası kullanılamaz halde olduğu gerçeği, tüm güzel ülkeme örnek teşkil etmelidir. Adıyaman’da ova üzerine yeni yapılan bu binaların çoğu yıkılmamış ama ne yazık ki oturulma özelliğini de kaybetmiş.
Hem malımız, hem de canımız gitmektedir… Milli değerlerimizin böylece ‘çarçur’ edilmesi kabul edilemez!
Maalesef, Adıyaman gerçeği böyle…
Elbette, kentsel dönüşüm olgusuna karşı değiliz, ama bilimin ışığı altında deprem gerçeği göz önüne alınarak, dikey yapılaşma yerine, olabildiğince yatay yapılaşma yoluna gidilmelidir.
Sağlık, sevgi ve hoşgörü ile kalınız…
Elinize sağlık Adıyamandaki deprem sonrası oluşan yaşantıyı çok güzel anlamışsınız.
Metin’ciğim, orada geçirdiğimiz güzel günler için teşekkürler…
Ellerinize, emeklerinize sağlık. Her birinizi ayrı ayrı tebrik ediyorum. Selamlar, saygılar, sevgiler…
Tüm ekibin duygu ve düsüncelerine tercüman olan tansel abimize teşekkür ederiz. Kalemine sağlık…
Emre’ciğim, hep birlikte güzel çalıştık ve gayret ettik, teşekkürler….
İdris’ciğim, gittik, gördük ve yaşadık, teşekkürler…
Başta tecrübeli delikanlılar olmak üzere tüm ekibin emeklerine teşekkürler. Umarım yazınızda belirttiğiniz tarım arazilerine konut yapılmaması konusuna bundan sonra uyulur.Selamlar.
Değerli Bahattin Hocam, keşke… maalesef on binlerce insanımız vefat etti, ama halen ders almadık…
Bu acı felaketin yaşandığı bölgeyi görgü tanığı olarak bizlere anlattığınız ve hatırlattığımız için çok teşekkürler. Gerçekten bu felaketi unutmamamız gerekiyor. Kaleminize sağlık. Saygilar
Hüseyin Kardeşim, selamlar…
Harikasınız, tebrik ederim.
Selma Hocam, çok teşekkürler, saygılarımla…
Deniz Kardeşim, çok çok teşekkürler, selamlar…
Yakup’çuğum, senin yaşadığın bölge, aman çok dikkatli olunuz…