Voltaire ve Mektupları…

A+
A-

VOLTAIRE, (1694-1778 Fransa)  Aydınlanma döneminin en önemli filozofları, yazarları ve düşünürlerinden birisidir. VOLTAIRE, din ve bireysel özgürlük kazanımı için Kilise ve devlet kurumuna karşı savaşmıştır. Kiliseyi, bilginin, aklın, zihinsel aydınlanmanın önünde engel olarak görmüştür.

VOLTAIRE, siyaset, felsefe ve özel hayatında farklılıklar yaratmış ve gündemi belirlemiştir. Özel hayatı ve eserleri  (mektupları) eleştiri konusu olmuştur. Özel ilişkileri içinde en önemlileri; Pimpette, Emilie du Chatelet ve Marie Louise Mignot (Voltaire’nin Yeğeni)  sevgilileriyle ve arkadaşlarıyla olan ve günümüze dek gelebilmiş 10.000 den fazla mektubu ve yazışmaları bulunmaktadır. VOLTAIRE’nin özel hayatından örnekler taşıyan bu mektuplar edebi değeri açısından önem taşımaktadır.

VOLTAIRE’nin yazılarında adalet sisteminden, dini kurumlara kadar her şeyi eleştirmiş ve bu yüzden de sansüre uğramıştır. Kitaplarının bazıları yakılmış ve bazıları da sahte isimlerle başka ülkelerde yayınlanmıştır.

VOLTAIRE, sürekli olarak tutuklanmak, işkence görmek hatta öldürülmek korkusu ile yaşamıştır. Bu sansür ve baskı altına yaşamak onun için çok zordu ama hiçbir zaman yılmadı.

VOLTAIRE, 1713’te Hollanda’daki yeni Fransız elçisinin sekreterliği görevine atanmış. Lahey’de yaşarken Pimpette’ye âşık olmuştur.  Pimpette’nin annesi olayı öğrenince bu durumu Büyükelçi’ye aktarmış ve bu yüzden Fransa’ya geri gönderilmiştir. Bu olay Onu çok etkilemiş ve şu meşhur mektubu yazmıştır:

“Burada, kralın emriyle hapisteyim fakat onlar yalnızca hayatımı alabilirler elimden, sana olan aşkımı ise asla. Evet, benim tapılası sevgilim, darağacında son nefesimi vermek pahasına dahi olsa bu akşam seni ziyaret edeceğim. […] Hayır, hiçbir şey ayıramaz seni benden. Bizim aşkımız erdem üstüne, onur üstüne kurulu, ömrümüz boyunca da devam edecek. Ayakkabıcıya araba hazırlamasını söyle –ama hayır, ona güvenmeni istemiyorum. Saat 4’te hazır ol, seni caddenin köşesinde bekliyor olacağım. Hoşçakal, senin için göze alamayacağım hiçbir şey yok, çok daha fazlasını hak ediyorsun. Hoşçakal, sevgilim.”

VOLTAIRE, bir soylu ile tartıştığı için İngiltere’ye sürgün edildi. İngiltere’de yaşarken, yönetim sistemini, demokrasi oluşumunu Fransa ile mukayese etme olanağını buldu. İki buçuk yıllık sürgünün ardından döndüğü Fransa’da, İngiliz demokrasi ve siyasetini yücelten yazılar yayınladı ve yine eleştirildi. Tutuklanmaktan kurtulmak için Emilie du Chatelet’i kocasının şatosunda rehin aldı. Böylelikle, Chatelet ile 16 yıl sürecek bir ilişki başlamış oldu.

VOLTAIRE, 1744’te bu sefer ‘’öz yeğeni’’, Marie Louise Mignot ile ilişkiye girdi ve ölümüne kadar devam etti. Bu ilişkisi her kesimden epeyce eleştiri aldı. Ölümünden iki hafta önce Barones d’Argental’a yazdığı mektubunu şöyle noktalıyor;

“Hastayım, acı çekiyorum baştan ayağa. Yalnızca kalbim sağlam, o da hiçbir işe yaramıyor.”

VOLTAIRE‘nin sevgililerine yazdığı mektuplar da onun iç dünyasının edebi birikimleridir.

VOLTAIRE, bilim, siyaset ve felsefe üzerine 50’den fazla oyun ve tarih kitaplarından oluşan 10,000’den fazla mektup yazdı. Dile kolay 10.000 den fazla MEKTUP…..!!!    Bu kadar çok yazıtı günde 15-18 saate kadar çalışarak ve de çok miktarda çay-kahve içerek yazabilmiştir.

Hayatının son yıllarında, Katolik Kilisesi yetkilileri ile sürekli çatışmaya girdi ve her ortamda Kiliseyi eleştirdi. Kilise, Onu görüşlerini geri çekmesi ve ölüm döşeğinde günah çıkarması için ziyaret etti. VOLTAIRE, umursamaz tavrı ile “İzin verin huzur içinde öleyim.” diyerek rahipleri kovdu.

“Eğer tanrı gerçekten yoksa, onu yaratmamız gerekir” sözü de büyük tartışmalara yol açmıştır.

VOLTAIRE’nin, insan hakları, din ve ifade özgürlükleri konusundaki düşünceleri ve yazıları Fransız devrimi ve dolayısıyla da Aydınlanma Çağına katkıda bulunmuştur.  İnsanın her alanda kendi aklının ışığında düşünme, yorumlama ve de çözme duyarlılığını ortaya koymuştur.

Kilise dahil tüm dogmaları reddederek felsefi açıdan bilime değer katmıştır. Zaten önemli olan da bu değil mi.!!!   Siyasetin emrine girmiş dini kurumlar ve din adamları;  dinin gerekleri yerine, siyasetin gereksiz, kirli isteklerini yerine getirmekte sakınca görmez iseler…  tüm toplum olarak, Ortaçağ’daki karanlık ve çağ dışı kilise oyunlarının sonuçlarını da katlanmak zorunda kalırlar.

Orta çağdaki kilisesinin dinsel baskıcı ve tutucu uygulamaları, bireylerin düşünme ve davranış özgürlüğünü ellerinden aldığı için toplumsal ilerlemeyi de olumsuz yönde etkilemiştir. İnsan hakları konusundaki düşünceleri, tüm ‘’dogmaları’’ reddetmesi, olaylara felsefi, akılcı, vicdani ve eleştirel açıdan bakışı ile toplumu yönlendirmede önemli bir rol oynamıştır.

Tarihte  ‘’inadıyla’’  bilinen düşünürlerden en önemlisi olması da ilginçtir.

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.