Amerika’da ve batılılaşmış ülkelerde karbonhidratlı ve aşırı işlem görmüş, liften yoksun, tuz ve şekerden zengin gıdaların yüksek miktarlarda tüketilmesi ve hareketsizlik nedeniyle kan basıncı değerleri yaşla doğru orantılı olarak artmakta ve bu durum olağan karşılanmakta. Ülkemizde de durum aşağı yukarı bu şekildedir.
Bilindiği gibi uluslararası kardiyoloji kılavuzlarında normal tansiyonun sınırı 120 /80 mmHg; hipertansiyon sınırı ise 140 /90 mmHg kabul edilmekte. Ama gelin görün ki madalyonun bir de öbür yüzü var. 14 Kasım 2018’de The Journal JAMA Cardiology‘de yayınlanan bir çalışmaya göre, Güney Amerika’da modern toplumlardan tamamen ayrılmış şekilde yaşayan bir kabilede bu değerlere hiç rastlanmamış. Bu kabilenin mensuplarında kan basıncı ortalaması 95 / 63 mmHg bulunmuş, yaş arttıkça bu değerlerin değişmediği görülmüş.
Yüksek tansiyon hiçbir belirti vermeyebilir, çok sinsi seyredebilir ama yapacağını yapmakta da geri kalmaz. Ülkemizde ve dünyada ölüm nedenleri arasında kalp damar hastalıkları (kalp krizi, felç, kalp yetmezliği ve aort anevrizması) birinci sıradadır. Kalp damar hastalıklarının nedenleri arasında ise hipertansiyon ilk sıradadır.
Hipertansiyon tanısı konduğunda başarılı bir sonuç almak için hem yaşam tarzı değişiklikleri yapılmalı, hem de verilen ilaç ya da ilaçlar aksatılmadan kullanılmalı. Amazon ormanlarında yaşamadığımıza göre daha gerçekçi olmak zorundayız. Genel olarak kan basıncını 140 / 90 mm Hg’nın altına düşürmeyi hedeflemeliyiz. Hastanın hekimi, hasta ile ilgili diğer sağlık şartlarını da dikkate alarak farklı bir hedef belirleyebilir.
Hipertansiyon tedavisine yeterli yanıt alınamadığında şu ihtimalleri düşünmek gerekir:
Özetle belirtmek isterim ki, hipertansiyonun farkında olmak, tedavi ve takibini ciddiye almak yaşamsal öneme sahiptir.
Sağlıklı ve mutlu kalmanız dileğiyle…