AKP’nin ihvan öğretisi sonucu modern Türkiye Cumhuriyeti her geçen gün biraz daha bedevileşmeye, keyfi uygulamalarla toplumsal doku bozulmaya devam ediyor. AKP’nin Türk devleti ve milletine yaptığı bu tahribatı dönemin Moğolları bile İslam dünyasına yapmadılar. Zırha bürünmüş tek kişi monokrasisi ülkede korku ütopyasını iliklerimize kadar hissedilecek kadar işletmeye devam ediyorlar.
Hukuk, teamüller ve bürokrasi devre dışı kalmıştır. Paralel Saray bürokrasisi, toplumdan kopuk bir şekilde sanal Türkiye söylem ve uygulamalarıyla mutfaklarda yangına, okullarda birkaç neslin yok olmasına, dış politikada canlı bir bombaya dönüşmeye, vatan sathında yaptıkları demografik oyunlar Türk milletini önümüzdeki yıllarda kendi vatanında azınlık seviyesine düşürmeye devam ediyor.
Vatandaşa rağmen demokrasi, bireyin insan yerine koyulmadığı bir siyaset ve kutuplaştırıcı paranoyalarla insanların korkutulduğu bir anlayış sürdürülemeyecek hale geldi. Basın-yayın güdümlü, kitle iletişim araçları iktidarın bülteni, yargı memur seviyesine indirgenmiş, devlet denetleme kurulları rem uykusuna çektirilmiş bir ülkede yaşamak tüylerimizi ürpertmeye, kaygılarımızı en üst seviyeye çıkarmaya devam ediyor…
Modern devletlerin olmazsa olmazı kuvvetlerin ayrılığı ilkesi, kuvvetlerin birliğine dönüştürüldü. Yürütmenin başı hem yasamayı, hem de yargıyı kadife yumruğuyla şekillendirmektedir. Bu şartlarda devlet bürokrasisi değil, yürütmenin bürokrasisi devreye girer. Dolayısıyla partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’yle Ortadoğu’laşmaya ‘merhaba’ dedik.
Demokrasilerde muhalefet kadar, iktidar da denetime tabidir. AKP’nin 2002‘de iktidara gelmesiyle birlikte denetlenen sadece muhalefet partileri ve kendilerinden olmayan toplumsal kesimler oldu.
Türkiye en kısa sürede normalleşmek ve parlamenter sisteme geçerek hukuk devleti hüviyetine bürünmek zorundadır. Bugüne kadar yapılan tahribatlar da uzun bir restorasyon süreciyle ancak normal hale gelebilir. Bize ait yerli ve milli ne varsa emperyal güçler ve onların yerli taşeronlarına hukuksuz bir şekilde devredildi. Bin bir emekle oluşturulan yerli ve milli sermayeyi tükettiler. Gelecek iktidarları bile uzun yıllar ahbap-çavuş ilişkisine dayanan “yap- işlet- devret” oyunlarıyla 50 milyar dolar civarında bir borca mahkûm ettiler.
Siyasi iradenin uygulamalarında milliyetçilik, din, akıl, bilim ve dahası hukuk yoktur. Dolayısıyla kimse bu yapılan hukuksuzlukları milli ya da dini kılıf uydurma cehaletini göstererek algı operasyonuna girişmesin!
Milliyetçilik siyasi hamasetin dolgu malzemesine, din egemen güçlerin hukuksuzluklarına fetva olmaya, fetö terör örgütü adı ise insanları susturmak için demoklesin kılıcına dönüşmüştür.
Yeni Alamut kalelerini inşa ederek demokrasiyi, hukuku, ahlakı ve insanca yaşamı getiremeyiz. Fırat kenarındaki koyunun güvenliğinden sorumlu bir ‘Ömer’i bıraktık, Kızılay’da gezen vatandaşın sorumluluğunu taşıyan bir anlayışa bile muhtaç hale geldik. İnsanları birbirinin kurdu yaparak toplumsal düzeni sağlayana tarih, hiç şahitlik etmemiştir.
Sonuç olarak bu gidiş Türk milletini yok oluşa, Türk devletini işlevsizleştirmeye ve dış müdahalelere açık hale getirmektedir.
Yaşanılan süreç particilik olayının çok ötesine geçerek Türk milletinin bekasını etkileyecek hale gelmiştir. İnşallah milletimiz daha çok badireler yaşamadan bu karanlık döneme son verecektir.