MONTESQUIEU’nun Mirası (I)

A+
A-

Anayasamız, hiçbir güce sınırsız yetki vermemektedir. Sınırsız güç kontrolsüzdür ve güç zehirlenmelerine yol açar.

Kütüphanemde, başucu kitaplarımdan bazılarını belli sürelerde tekrar okumaktan büyük zevk alıyorum.

Bu kitaplardan bazıları; ‘Nutuk / Mustafa Kemal ATATÜRK’, ‘Devlet – Sokrates’in Savunması / Platon’, ‘Kanunların Ruhu Üzerine / Montesquıeu’, ‘Beyaz Zambaklar Ülkesinde / Grigoriy Petrov’, ‘Hasta ve İktidarda / David Owen’, ‘Kızlarıma Mektuplar / Prof.Dr. Emre Kongar’, ‘Atatürk ile Allah Arasında / Sinan Meydan’, ‘Allah ile Aldatmak / Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk’, ‘Uygarlık Tarihi / Prof. Dr. Server Tanilli’, ‘Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları / John Perkins…’

Bu kitaplardan beni en çok etkileyenlerden birisi Montesquieu’nun, ‘Kanunların Ruhu Üzerine’ olan kitabıdır.

Montesquieu; ‘Yargı yetkisini, aynı zamanda yürütme yetkisini elinde bulunduran organa vermek kadar kötü bir şey olamaz.’’ der. 

18.yy aydınlanma döneminin Fransız aydınları arasında yer alan Montesquieu (1689 – 1755) hukuk eğitimi alarak avukat, sonra Bordeaux Parlamentosun’a Yargıtay Başkanı olmuştur.

“Kanunların Ruhu Üzerine” adlı eseri ile yasama, yürütme ve yargı güçlerini birbirlerinden ayırmanın önemini ‘Kuvvetler Ayrılığı’ (Güçler – Erkler Ayrılığı) kavramı ile tanımlamıştır. Kilise, Montesquieu’nun 20 yıl üzerinde çalıştığı bu kitabını 1751 tarihinde, tehlikeli kitaplar arasına almıştır.

Montesquieu, bu kitabında kanunları ele alıp, toplumsal yapıları ve yönetim biçimlerini örnekler ile açıklamaktadır. Yasaların da bir ruhu vardır ve yasaların (toplumsal, ekonomik ve siyasi) egemen olduğu bir toplum modern ve güçlüdür.

Montesquieu’ya göre, toplumlarda 3 çeşit hükümet yönetim şekli vardır:

1 – Cumhuriyet; Cumhuriyetle yönetim, milletin tümünün birden ya da milletin bir parçasının yönetimi elinde bulundurmasıdır. Bir demokraside cumhuriyet sevgisi, demokrasi sevgisi, demokrasi sevgisi de eşitlik sevgisidir. Cumhuriyetin dayanağı olan ilke erdemdir. Erdem ilkesi yurt sevgisine, eşitliğe ve yasalara olan saygıya dayanır.

2 – Monarşi/Saltanat; Saltanatla yönetim, bir kişinin ama sabit ve yerleşmiş kanunlarla yönetimidir. Saltanat hükümetinin niteliği, bir hükümdarın egemenliği elinde tutmasıdır ama bunu, kurulu kanunlara göre kullanmasıdır. Saltanat hükümetleriyle zorba devletlerde hiç kimse eşitlik iddiasında bulunmaz; hatta hiç kimse böyle bir şeyi aklından bile geçirmez; herkes üstünlük iddiasındadır. Tek bir kişinin (kral-kraliçe) yasalarla belirlenmiş yönetimidir. Kralın yanında yasaları koyan bir parlamento bulunur. Monarşinin temel ilkesi ise onurdur. Kralın yasalara uymamasıyla düzen bozulur.

3 – İstibdat/Despotizm; İstibdatla yönetim ise, bir kişinin hiçbir kanun ve kurala bağlı olmadan kendi istek ve heveslerine göre yönetimidir. İstibdat hükümetinin niteliği, bir kişinin geçici isteklerine ve keyfine göre milleti yönetmesidir. İstibdat hükümetinin ilkesi korkudur. Şu halde, korkak, bilgisiz, boynu bükük insanlar için fazla kanuna lüzum yoktur. Sarayda herkesin el pençe divan durmasına, bütün isteklerinin yerine getirilmesine alışık olan böyle bir hükümdar, kendisine karşı gelinmesine, hele elde silah karşı gelinmesine katlanamaz. Şu halde çoğu zaman öfke ya da öç alma isteğiyle harekete geçer. İstibdat yönetimlerinde kanun diye bir şey yoktur.

Tek bir kişinin (diktatörün) keyfî ve baskıcı bir yönetimidir. Burada yasalar ve kurallar olsa bile uygulanmayabilir. Halkın değeri yoktur ve devletten korkmaktadır. Akıl ve doğaya aykırı olarak erdem ve onurun yerini despotizmin temel ilkesi korku alır. Amaç köle ruhlu vatandaş tarzını oluşturmaktır.

Montesquieu, yöneticileri halk tarafından seçilen yönetim biçimi olan cumhuriyet idaresinin diğer rejimlere göre en ideali olduğunu belirtmiştir.

Montesquieu’ya göre; ‘Bir saltanat hükümetinin ya da bir istibdat hükümetinin devam etmesi, dayanması için fazla doğruluğa lüzum yoktur. Birinde kanunların kuvveti, ötekinde hükümdarın daima kalkık duran yumruğu her şeyi düzenler, yoluna koyar. Ama halkçı bir devlette başka bir kuvvet gerekir ki, o da FAZİLETTİR…’

‘Nasıl ki bir cumhuriyete fazilet, bir saltanat idaresine onur gerekiyorsa, istibdat hükümetine de korku gerekir; fazilete lüzum yoktur orada; onur ise tehlikeli bir şey olur.’

‘Cumhuriyet hükümetinde bütün vatandaşlar eşittir; İstibdat hükümetinde de bu böyledir. Birincisinde insanlar eşittir, çünkü insan her şeydir; ikincisinde insanlar yine eşittir, çünkü insan hiçbir şey değildir.’

Montesquieu’ya göre özgürlük, yasaların izin verdiği her şeyi yapmaktır. İnsan, yasaların izin verdiği kadar özgürdür. Yasaların dışına çıkmak ise bir özgürlük değil yasa ihlalidir.

Demokratik sistemin birinci temel ayağı seçim, ikinci temel ayağı da ‘Kuvvetler Ayrılığı’ ilkesidir. Buna dayalı olarak yargının bağımsız olmasıdır.

Montesquieu, ‘Kuvvetler Ayrılığı’ kuramına göre devlet; Yasama, Yürütme ve Yargı gibi üç ayrı kuvvetten oluşur.

Montesquieu’ye göre, insanlar, kanunların gücünden yani yargıdan korkmalıdırlar. Ancak bir kuvvetin, diğer güçleri frenlediği veya dengelediği toplumlarda demokrasi unsurları oluşur. Böylelikle insanlar kendilerini daha güven ve huzur içinde hissederler.

‘Kuvvetler Ayrılığı’, demokrasinin asla vazgeçilmeyecek “olmazsa olmaz” temel kuralı olup, siyasal, toplumsal ve ekonomik özgürlük, bu sayede oluşur.

‘Kuvvetler Ayrılığı’, basit olarak devletin yasama, yürütme ve yargı işlevlerinin ayrı organlar eliyle yürütülmesidir. Her üç kuvvet, gücünü halk egemenliğinden alır. Modern ve çağdaş demokrasinin gerçekleşmesi için bu üç organın birbirinden ayrılması gereklidir. Her üç kuvvet bir elde toplanırsa, bu diktatörlük olur.

Bu yetkileri elinde bulunduran bir kişi/kurum, kendi kişisel, özel menfaatlerini keyfi kullanarak mutlak bir iktidar olacaktır. Eğer yasama organının çıkardığı yasaların anayasaya uygunluğu Anayasa Mahkemesi tarafından ve yürütme organının eylemleri ve uygulamaları yargı tarafından incelenemiyor / denetlenemiyorsa, orada demokrasi yok demektir. Adalet kurumu hiçbir dönem iktidarların etkisi ve baskısı altında olmamalıdır.

Kişi/kurum ele geçirdikleri iktidarı kötüye kullanabilirler. Yıpranan, değişim içinde olmayan kişi ve iktidarlar, toplumdan koparak ‘‘Güç Zehirlenmesi’’ oluşumuna yakalanırlar. Basın, STK, dernekler, lobiler, menfaat grupları vb. siyasi iradenin tüm hatalarına, olumsuz davranışlarına karşın ‘Güç Zehirlenmesi’ olgusuna kapılarak desteklerini sonsuz derecede devam ettirirler. Bu sebeplerden dolayı sınırsız gücün, fren/denge mekanizmaları ile engellenmesi gerekir.

Montesquieu’ye göre, sınırsız ve kontrolsüz gücün sınırlandırılması kısacası demokrasinin varlığı için ‘Kuvvetler Ayrılığının’ şart olduğudur. Bu üç görevi aynı kişi /kurumlar yerine getirmeye kalkarsa bütün güç bir elde toplanmış demektir.

Her bir organ sadece kendi işlevini yerine getirmeli ve diğer organların işlevlerine karışmasına izin verilmemelidir. Böylece devletin, yasama, yürütme ve yargı işlevlerini yerine getirirken kullandığı güçlerin bir kişi veya kurumda toplanması önlenmiş olur.

Montesquieu’yu okuyan ve ondan etkilenen Mustafa Kemal ATATÜRK, ülkemizi cumhuriyet ve demokrasi ilkeleri üzerine yönetmeyi düşünmüş ve uygulamıştır.

Egemenliğin, padişaha, gruba veya topluluğa değil, Türk milletine ait olduğu fikrini bizlere kazandıran, Mustafa Kemal ATATÜRK olmuştur.

Montesquieu’ya ait ilkelerin 2021 yılında bile tartışmaya açılması ve delinmesi güzel ülkemin demokrasisine derin yaralar açmaktadır.

Modern toplum olmanın gereği, ‘Kuvvetler Ayrılığı’ ilkesi çerçevesinde; ‘hukuk devleti’ ile ‘ulusal egemenlik’ ilkelerine uymakla gerçekleşir.

Sağlık, sevgi ve hoşgörü ile kalınız…

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.