Siyaset; cambazlığı bırakıp, etik değerlerle yoğrulmalı…

A+
A-

Siyasetin en basit tanımı, devleti yönetme sanatıdır. Devleti yönetmede, yönetenlerden yönetilenlere kadar bütün muhatapların sınırlarını hukuk kuralları belirlemektedir. Demokrasilerde keyfiliğe ve öznel duruşlara yer yoktur. Zira hukuk herkes için bağlayıcı özelliğe sahiptir. Kişiye özel yasalar, kişiye özel kararlar ya da tüzük değişikleri olmaz. Böylesi adımlar hukuki olarak bir kılıfa uydurulsa da ahlaki olarak çok kötü bir davranış olarak vicdanları dağlayacaktır. Toplumun ya da grubun yönetenlere karşı güveni sarsılacaktır. Güvenin sarsıldığı yerde itimat bağı zayıflar, birlik ve beraberlik ruhu yok olur.

Bu bağlamda siyasetin her kademesinde hukuk kuralları kadar etik kurallarının içselleşmesi gerekmektedir. Aksi durumda mevzi başarılar elde edilse dahi devamlılığı olmayacağı gibi gelecekte toplum vicdanında hoş olmayan anılmalarla karşılaşılacaktır.

Hukuk kadar toplumların önemsediği bir başka yargının etik kurallar olduğunu unutmayalım. Türk toplumu hukuk kuralları kadar etik kurallarını önemsemektedir. Hatta etik kurallar çoğu zaman hukuk kurallarından daha çok etkili olabilmektedir.

Yetkili olduğumuz yapılarda açık, saydam bir yönetim anlayışını sergilememiz, tabanımıza doğru bilgiler vermemiz, kendi yapımızın menfaatlerini kendi menfaatlerimizin üstünde tutmamız ahlaki bir ödevdir.

“Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir.” önermesinin sıradan bir önerme olmadığını, bir milletin iradesi olduğunu aklımızdan çıkarmamamız gerekmektedir. Dolayısıyla kendi tabanımız sayesinde yönetimlerde olduğumuz ya da belirli statüler kazandığımızı unutmamalıyız.

Tabanına maraba gözüyle bakan, kendisi gibi düşünmeyeni hain ilan eden ve her türlü istişareye kapalı bir yönetim anlayışının etik bir değeri olmadığı gibi ilgili yapıya da en büyük zararı verir.

En büyük gücün bilgi olduğunu hiçbir şekilde aklımızdan çıkarmamalıyız.

Siyasetin hokkabazlıklarla değil, akıl ve bilimle temellendirildiğini bilmek ve ona göre pozisyon almak zorundayız.

Siyaseti bir sıçrama tahtası olarak görenlerin, egolarını tatmin edenlerin, yandaşlarıyla etrafını sağlama almaya çalışanların Türk milletine ve bulundukları kuruma verecekleri hiçbir hikayeleri yoktur.

Siyasette partiler en önemli figürlerdir. Partinin hangi kademesinde görev alırsak alalım öncelikle tabanımıza karşı dürüst, şeffaf ve hesap verebilen bir yaklaşım olmazsa olmazımız olmalıdır. Bizim vazgeçilmez olmadığımız, aksine vazgeçilmezin tabanımız olduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız.

Partiler belirli kişilerin ya da grupların at oynattıkları çiftlikleri ya da hobilerini tatmin edebilecekleri bir yer değildir. Orada millet iradesi vardır. Yönetim kadroları tabanlarına karşı kendilerini korumaya alma gibi tarihi hatalara girmeleri kadar tehlikeli ve bir o kadar absürt bir yaklaşım olamaz. Kendilerini bir yerlere getiren insanlara karşı kendini koruma güdüsü soğuk savaş döneminin totaliter yaklaşımıdır. Ahlakı ve hukuki hiçbir gerekçesi de yoktur.

Bazı ilçe kongrelerinde yaşadığımız kötü örnekler ahlaki değerlerin ne kadar önemli olduğunu bize göstermektedir.

İlçe başkanı ya da ona talimat veren il başkanı, üye kayıtlarında seçici davranıyor. Oysa biz bir kitle partisiyiz Üye kayıtlarında aranan şartlar tüzüğümüzde beliyken üye yapmamaları partinin ortaya çıkış gerekçesine aykırı ama eski tortularla yol alamayacağımız bir kez daha bu süreçte ortaya çıktı. Kendilerine rakip gördükleri insanların yaptıkları üyelikleri onaylamama, ön eleme adı altında rakip gördükleri delege adaylarını listeye yazmama gibi şark kurnazlığına da şahit olduk.

Bu oyunlar iktidara yürüyen bir partini kabullenebileceği davranışlar olmadığı gibi partinin ortaya çıkış gereçlerine de aykırıdır.

Oysa kongrelerin nasıl yapılacağı tüzükte açık seçik belirtildiği halde rakiplerini ekarte etmek için delege listesini askıya çıkarmama gibi oyunlara da şahit olduk.

Böylesi güven sarsılmalarına ve tabanda derin fayların oluşmasına sebep olabilecek ilkel ve ahlaki olmayan davranışlardan mutlaka kaçınmak gereklidir. Zira kendi içinde tutarlı olmayanların ve kendi tabanlarına karşı dürüst davranmayanların, kendi ev ödevlerini yapmayanların milletin derdine deva olmaları gülünç ve ciddiyetten de uzak olur.

Evet, siyasette hukuk kuralları kadar etik kurallarını da içselleştirmek ve onu davranışlarımıza dönüştürmek zorundayız. Bu kültüre uyum sağlayan bu yapının içinde ancak kendine yer bulabilmelidir. Zira yarın torunlarımıza ve ülkemizin geleceğine anlatabileceğimiz, yapabileceğimiz en büyük hikayemiz de bu olur.

Bu hikâyeyi kirletmeye, iğfal etmeye hiçbirimizin hakkı yoktur.

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.