14 – 16. yüzyıllar Almanya, Fransa, İtalya, Macaristan ve İngiltere köylülerinin ayaklanmaları, tarih sayfasında yerini almıştır. Bunların hepsi kanlı bir şekilde bastırılmış olup, hiçbiri 1525 ‘’Alman Köylü Savaşı’’ kadar düzenli ve geniş kapsamlı olmamıştır. Thomas Müntzer’in, (1489 – 1525) başında bulunduğu ‘’Köylüler Savaşı’’ (1524-1525) incelenmeye değer bir örnektir.
Müntzer’in, reform hareketi Almanya’da en çok ezilen köylü sınıfı ile ilgiliydi. ‘’Feodal’’ otoriteye karşı açık bir şekilde meydan okuyan Alman ‘’Vaiz’’, köylü ayaklanmasının lideri oldu. (Feodalite; toprak sistemine dayalı bir yönetim şekli olan siyasi, ekonomik, sosyal ve dini bir sistemdir.)
Köylüler, küçük zanaatkârlar, işçiler, sivil halk hayat pahalılığı ve ağır vergiler yüzünden tedirgin bir durumdaydılar. Köylünün hiçbir mülkü, neredeyse hiçbir yasal hakkı yoktu. Nihai amaç, ‘’Feodal’’ egemenliğin yok edilmesidir.
Köylülerin istediği, özel mülkiyet ve sınıfsal farklılıkların olmadığı eşitlikçi, paylaşımcı ve adalet duygusunun olduğu ‘’aklın’’ önderliğinde bir yaşamdı…
Müntzer, zenginlerin ve senyörlerin karşısında, ezilen yığınların yanında yer almıştır. Köylülerle soylular, eşit haklara sahip olmalıydı. İlerici felsefesini, soylu ve prenslere de ileterek, kabul olmaması halinde silahlı mücadeleyi başlatacağını belirti.
Şubat 1525’teki ayaklanma sonucunda; kilisenin dinsel bağnazlığının ve derebeylik sisteminin her türden vahşi yaptırım ve uygulamalarına karşı, toprak köleliğinin yok edilmesi, ağır vergilerin kaldırılması, soyluların el koyduğu çayırlar ve meraların ortak kullanıma açık olması, tarafsız mahkemeler kurularak, keyfi ve adaletsiz cezaların verilmemesini içeren 12 maddelik bir bildiri yayınlandı.
Köylüler, Almanya’nın üçte ikisinde ayaklandı. Birkaç hafta içinde yüzlerce şato ve manastır ateşe verildi.
Geleceklerini tehlikede gören Feodal Beyler, Kilise, Prensler, Burjuvazi hatta İmparator tüm güçlerini bir araya toplayıp, ‘’köylülere’’ karşı tek cephede savaştılar ve galip geldiler.
Soylular, köylüleri, müzakerelerle oyalayıp asker toplayıp güçlendi. Köylüler; dağınık ve organize olamamaları sonucu, 130.000 ölü vererek yenildiler.
Köylüler yenildi, Müntzer işkence gördü ve vahşice öldürüldü.
‘’Köylüler Savaş’’ı sonunda Katolik kilisesinin mutlak otoritesi yıkıldı, Hristiyanlıkta ayrışmalar sonucunda yeni mezhepler oluştu. Ruhban sınıfının üstünlüğü yerle bir oldu. Kilisenin elindeki, bilim, kültür ve sanat ‘’aklın’’ öncülüğünde yeni bir yola koyuldu.
1525 Alman Köylü Savaşı, bundan 250 yıl sonra gerçekleşecek Fransız Devrimi’ne kadar geçen sürede gerçekleşen en büyük köylü ayaklanmasıdır.
İlkokul günlerimizden bizler biliriz ki; güzel ülkem tarımda, dünyada kendi kendine yeter 7 ülkeden birisidir. O zamanlar, bunun ne büyük bir gurur ve övünç kaynağı olduğunu düşünemezdik… Kendi kendimize yeterli olup, hatta ihracata dayalı bir tarım ve hayvancılık politikası ile bu kıvancı bu günlere getirebilirdik.
Korona virüsü (COVID-19) göstermiştir ki; istediğiniz oranda döviziniz olsa bile maalesef hiçbir ürünü ithal etme şansınız bulunmayabilir. Paramız ile bile alamayacağınız olağan dışı şartlar oluşabilir. Bizlerin parası var, ‘’ithal ederiz’’ mantığı bu virüs sayesinde yerle bir olmuştur.
Bizlerin sorunu üretememek değil; plansızlık, sistemsizlik kısacası iyi yönetilememektir. İthalata dayalı politika yerine bu fonların yerli üreticiye aktarılması, tarımsal/hayvansal kalkınmanın en önemli unsurudur. Hatalı tarım politikaları, ülkelere ağır bedeller yükleyip, milli güvenliklerini bile etkileyebilecek duruma getirebilir.
Çiftçilerimize, GSMH’nin en az % 1’i oranında tarım desteği sağlanması gerekirken maalesef destek hep bu oranın altında kalmıştır. Yeni atanan her Tarım Bakanı, göreve geldiğinde tüm sistemi değiştirmektedir. Böylelikle kısa ve uzun vadeli gerçekçi bir tarım/hayvancılık politikası uygulanamamaktadır.
Köylerimizde, yaşlı nüfusun giderek artması, kente göçün önlemi alınamadığı için, ekilebilir alanlar boş kalmakta, çiftçiye verilen desteklerin (gübre + yakıt + ilaç + sulama + elektrik vb.) yıllar itibariyle giderek azalma göstermesi, sonuçta çiftçimizin ekonomik gelirindeki düşüşler, ithalata dayalı bir tarım politikasını doğurmaktadır.
Maalesef son zamanlardaki ithalata dayalı tarım politikası; iki Trakya hacmi büyüklüğündeki verimli topraklarımızın ekilememesi sonucunu yaratmıştır.
Bir başka sorun da ‘’İklim Değişikliği’’ sorunudur. Kuraklık, aşırı sıcak, don, aşırı yağış vb. doğal olayların ani değişikliği, tarımsal ürünleri olumsuz etkilemektedir. Doğa ve çevreye verilen her türlü zarar, kendisini iklim değişikliği şeklinde göstererek, tarıma çok büyük zararlar vermektedir.
Tarım politikalarında yapılan yanlışın faturasını sadece kırsalda yaşayanlar, çiftçiler değil, toplumun tüm kesimleri ödeyecektir.
Tarım ve hayvancılık konusunda bizleri bilgilendiren Sn. Ali Ekber Yıldırım’ın yayınlarını takip etmenizi öneririm….
Tarım politikamız ile ilgili bazı istatistiki verileri paylaşmak istedim…
2010 ve 2019 yılları arasında 4.5 milyon büyükbaş, 3 milyon küçükbaş ve 400 bin ton kırmızı et ithal etmemize rağmen et fiyatları tam tersine artarak devam etmektedir.
Mısır ihtiyacımızın % 70’ini, ayçiçeğinin % 66’sını, kuru fasulyenin % 72’sini, soyanın % 5’ini ve pirinçin % 69’unu üretip, arta kalan kısmını ithal yolu ile karşılamaktayız.
Hayvan yeminde % 50’nin üzerinde dışa bağımlıyız. (soya, mısır, ayçiçeği, kepek, küspe…)
Gübre ihtiyacımızın yaklaşık 1/3’ünü ithal etmekte olup son 4 yılda 5 milyar 573 milyon dolar gübre ithalatı yaptık.
Son 10 yılda büyükbaş, küçükbaş hayvan ithalatına 8.5 milyar dolar döviz ödedik.
Tarım sektörümüzün sorunları elbette çok… Bu sorunları kısaca şöyle sıralayabiliriz:
17 bin civarında ‘’köy okullarının’’ kapatılarak ‘’taşımalı sisteme’’ geçilmesi, köyden kente göçü artırmış böylelikle köylerimiz tüm gelişmelerden yoksun bırakılmıştır. Büyükşehir bazındaki illerin ‘’köy’’ tabelalarının, ‘’mahalle’’ olarak değiştirilmesi, ekonomik ve sosyal açıdan sakıncalarını ileriki günlerde gösterecektir
Meralarımızın belli bir ücret karşılığı hayvancılığa ve tarıma açılması son derece yanlış bir politikadır. Zararını da elbette yem kaynağı olarak çiftçimiz çekecektir.
İller veya bölgesel üretim planlamasının olmaması da ayrı bir sorundur. Çiftçimiz her sene ne ekeceğine bazı ürünler bazında kendisi karar vermekte. Hasat zamanı gerekli maliyetleri bile karşılayamaz durumlarla karşılaşmaktadır. Kısacası Devlet-Çiftçi işbirliği ve beraberliği, güzel ülkemin geleceği için bir zorunluluktur.
İmar afları ve rant uğruna, ormanlar, tarım arazileri, doğal su kaynakları, ovalar, meralar vb. yapılaşma sorunu ile karşı karşıyadır.
Çiftçimiz; mazot, elektrik, gübre ve ilaç vb. girdilerdeki yüksek fiyattan şikayet etmektedir. 2019 yılında, elektrikteki artış oranının % 100’e yakın olması bir gerçektir.
Beni hayrete düşüren olgu, Hollanda’nın, 2019 yılında 94,5 milyar euroluk tarım ihracatı ile ABD’nin ardından dünya ikincisi olmasıdır.
Hollanda, yüz ölçümü ve nüfus bakımından birçok ülkenin gerisinde olmasına karşılık, bilimsel ve teknolojik gelişmeler sayesinde tarımda yüksek verimlilik ve ihracata yönelik olarak dev bir tarım ülkesi olmuştur.
Hollanda‘nın 2019 yılında en fazla ihraç ettiği ürünler kısaca; sebze; 7,3 milyar euro, süt ürünleri ve yumurta; 8,6 milyar euro, çiçek soğanı ve süs bitkileri; 9,5 milyar euro.
Tarımda zenginliğini değerlendiremeyen güzel ülkem; ilk kez 2012 yılında ‘’saman’’ ithal etmeye başladı. Şu bir gerçek ki, saman, patates, soğan, sarımsak, pamuk ve şeker ithalatı; benim halen aklım ve mantığımı zorlayan olayların başındadır!!!
Mustafa Kemal Atatürk’ün şu özel sözü, tarımın ne denli önemli olduğunun en önemli göstergesidir:
“Kılıç ve saban; bu iki fatihten birincisi, ikincisine daima yenildi.”
Tarım ithalatının sorunu çözemeyeceği bir gerçek olup, çiftçimizi, yerli üretim aşamasında planlayıcı ve destekleyici bir sistemden başka çaremiz yoktur…
Üretelim… Tüketelim… Ve de ihraç edelim!!!
Başka bir çıkış yolumuz olamaz.
‘’Üreten Köylü’’ ve ‘’Milletin Efendisi’’ sözünü yeniden şahlandıralım!!!
Köylü milletin efendisidir …
Bunu köylümüz de algıladığında, değişim kaçınılmaz,
bir araya gelip üretmekten başka çare yok.
Yüreğine sağlık yazarım …
Raji Kardesim… üretmek. ..üretmek ve de üretmek. ..
Elinize sağlık! Çok yerinde tespitler.
Selamlar, saygılar…
İdris Kardeşim… selamlar…. teşekkürler. ..
Elinize emeğinize sağlık… çok güzel tespitler… bu tespitlerin kaynağında ilaveten bütün bunlar bilinçli yapılan uygulamalardır. İthalata yöneltmeye sevk etmiştir maalesef. Anadolu da yıllar önce başlatılan kota sistemide ne yazıkki bunun başlangıcı olmuştur. Tekrar emeğinize sağlık. Saygılar…
İdris Kardeşim… selamlar…. teşekkürler. ..
Çağla Arkadaşım. .. teşekkürler. …
Çok haklısınız umarız yanlışlardan dönülür ama yanlışlar maalesef devam edecek.Öyle görünüyor.
Fevzi Kardeşim. … çok haklısınız. ..
Yakup Kardesim… selam olsun. ..
Yüzyıllardan beri süregelen emekçinin ve köylünün yani üretenin üret.eyeer tarafından ezildiği bir gerçeğe çok güzel bir örnek.Ayrica Türkiye son 20 yolda Akp hükümetince ve yobaz feto gibi tarikatlarca içten ekonomik ve siyasal olarak planlı programlı bir şekilde parçalanmak üzere dışa bağımlı hame bilinçli olarak getirilmiştir.Ezilen halklar dünya var olduğundan beri edenlere karşı savaşıyor,biz de sa aşımızı Mustafa Kemal Atatürk ile kazanmıştık. Ancak bunun değerini bilemeyerek ve Fethullah Gülen hainlerince son 20 yolda birçok maddi ve manevi değerlerimizi kaybettik ve şimdi yeniden hukmedilenlerin azınlık olan hain hük.edenlere karşı birkez daha mücadele edip hainlere karşı kazanmaları gerekmektedir.Tansel arkadaşımi bir kez daha bu güzel anlamlı yazısından dolayı alkışlıyorum. Emeğine saglik
Günseli Arkadaşım…teşekkürler. … selamlar…